(214) Tehlikeli Tez 1 etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
(214) Tehlikeli Tez 1 etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

Tehlikeli Tez 1

 

Bölüm 1

Ebru üzerinden büyük bir yükün kalktığını hissetti. Prestijli bir üniversitenin Sosyal Bilimler Fakültesi'nde Yardımcı Doçent olarak yeni işe başlamıştı ve aylardır kendisini diğer genç çalışanlardan ayıracak ve sağlam bir kadroya yerleştirecek bir araştırma alanı bulmaya çalışıyordu. 

Sonunda ilginç bir şey bulduğunu hissetti ve konuyla ilgili yayınlanmış çok az araştırma olduğundan oldukça emindi. Üniversitede yayınla ya da yok ol mantığı geçerliydi ama meslektaşlarının aynı kavramları biraz değiştirerek tekrarlayıp durmalarından nefret ediyordu.

Ebru, profesörlük pozisyonunu elde ettiği için ne kadar şanslı olduğunu biliyordu. Karşısında, her biri iyi bir seçim olabilecek üç nitelikli aday daha vardı ama bu onun çok istediği bir pozisyondu, bu yüzden hazırlıklara kendini vererek bölümün öğretim üyeleri ve onların bireysel çalışma ve uzmanlık alanları hakkında bilgi edinmişti. Mülakatlar sırasında, arama komitesinin her bir üyesiyle ilgi alanları hakkında derinlemesine sohbet edebildi ve bunun karar verici faktör olduğundan emin olmuştu.

Üç yıllık kocası şehirdeki en iyi firmalardan birinde avukat olarak çalıştığı için, bu pozisyonu kapmak daha da büyük bir zorunluluk haline gelmişti. Kocasının başka bir yere taşınmayı istemesine imkân yoktu ve gelirleri arasındaki fark göz önüne alındığında bunun pek de mantıklı olmayacağını biliyordu. Neyse ki, artık bu sorun ortadan kalkmıştı.

Ebru kocası Alper'i cep telefonundan heyecanlı bir sesle arayarak, onu akşam yemeğine gitmek için erken çıkmaya ikna etmişti. Kocasını çok seviyordu ama yeni bir avukat için çalışması gereken saatler çok fazlaydı ve yorgun bir adamla uğraşarak çok fazla gece geçiriyordu. Bununla birlikte, şimdi kendi göreviyle boş zamanın aslında bir fayda sağlayabileceğini düşünüyordu.

Alper nihayet gelip oturduğunda Ebru yirmi dakikadır en sevdikleri restoranda masada bekliyordu ve geciktiği için ondan özür dilemişti.

“Haberleri duymak için sabırsızlanıyorum,” dedi ona içten bir gülümsemeyle.

Ebru'nun araştırmasına bir yön bulma çabası son birkaç aydır onunla birlikte yaşamayı zorlaştırmıştı, bu yüzden görünüşe göre bir şeye karar vermiş olması onu heyecanlandırmıştı. Ebru tam konuşmak üzereyken garson içki siparişlerini almaya geldi ve o garson gidene kadar kendini tutmak zorunda kalmıştı.

" Sanırım ilginç ve yeni bir şey buldum," dedi coşkuyla.

" Söylesene. Duymak için sabırsızlanıyorum,” diye cevap verdi Alper, aynı derecede hevesli bir şekilde.

"Tamam, duygusal zeka alanında yaptığım çalışmaları kadın sorunlarıyla olan ilgimle ilişkilendirmek istediğimi biliyorsun değil mi?" diye sordu, Alper'in bunu daha önce birçok kez anlattığını biliyordu.

“Evet, devam et,” diye cesaretlendirdi Alper.

“Düşündüğüm şey, seks ticaretine katılan genç kadınların hayatlarını araştırmak. Bu konuyu daha önce başkalarının da incelediğini biliyorum ama ben duygusal zekânın sonuç üzerindeki etkisini ve zaman içinde meydana gelebilecek değişiklikleri incelemek istiyorum” diye açıkladı.

"Yani bir kadının nasıl daha iyi bir hayat kadını haline geldiğini mi görmek istiyorsun?" Alper cevap verdi. 

Kelimeler ağzından çıkar çıkmaz çuvalladığını anlamıştı ve Ebru'in bakışları bu görüşünü de tamamen pekiştirdi. Konuşmadan önce sessizce içkisinden bir yudum aldı.

" Anlamamışsın," dedi alaycı bir tavırla.

" Kusura bakma. Söylediğim saçma bir şeydi. Yine de haklısın. Tam olarak anladığımdan emin değilim ama ben sadece bir avukatım, bu konularda doktora yapmadım," diye cevap verdi, düştüğü durumdan kurtulmaya çalışarak.

“Büyüklük taslama,” dedi Ebru ve Alper onun giderek sinirlendiğini anlayabiliyordu.

“Konuyu nasıl araştıracaksın? Yani denekleri nasıl bulacaksın ve seninle konuşmalarını nasıl sağlayacaksın?” diye sordu, yaptığı gafı geçiştirmeye çalışarak.

“Tam olarak emin değilim. Bu üzerinde çalışmam gereken bir konu” diye cevap verdi.

“Ama buranın yeni bir alan olduğunu düşünüyorsun. Yani başkaları tarafından ele alınmamış bir şey mi?” diye sordu.

“Evet. Bu öğleden sonra biraz baktım ama çok az şey buldum ve duygusal zeka açısından hiçbir şey yoktu," diye yanıtladı Ebru, coşkusu geri döndüğünde neredeyse koltuğundan sıçrayacaktı.

Alper, karısının akşamın tadını çıkarabilmesi için hassas konulardan uzak dururken birlikte lezzetli bir akşam yemeği yediler. Ebru'nun konseptinde bazı kusurlar varmış gibi görünüyordu ama bir akademisyen olmadığı ve fikrin gelişiminde bir süreç olması mantıklı olduğu için bu konuyu irdelemedi. 

Yemekten sonra doğruca eve gitmişler ve yatağa doğru giderken birbirlerinin giysilerini neredeyse yırtmışlardı. Ebru son derece tutkulu bir aşık olabiliyordu ama maalesef çoğu zaman kendini işine ya da derslerine o kadar kaptırıyordu ki sevişmeleri sönük geçiyordu. Ebru'nun orgazma ulaşamaması Alper'i çıldırtıyordu ve tüm çabalarına rağmen bu bir standart haline gelmeye başlamıştı. Ancak bu akşam kendini tamamen kaptırmıştı ve vücudu hassas ve duyarlıydı. Kollarını ve bacaklarını Alper'e sararak orgazm olurken ağzından zevk çığlıkları yükselmiş, sonra da Alper'in kollarında çabucak uykuya dalmıştı.

Alper ve Ebru, ikiside üniversite eğitimlerine yurt dışında tamamlamayı seçmişlerdi. Gerçi kendi ülkelerinde de güzel fakülteler olsa da bu zorlu yolu seçme cesareti göstermişlerdi. Elbette farklı bir ülke, farklı bir kültür ilk yıllarda oldukça zor olmuştu. Fakat geçen yıllar sonrasında buranın yaşamına alışmışlardı. Alper hukuk fakültesi ikinci sınıf öğrencisiyken ve Ebru de doktora programına başlarken tanışmışlardı. İkisininde ortak kültürlerinin aynı olması kaynaşmalarını kolaylaştırmıştı. Üç ay içinde birlikte yaşamaya başlamışlar, öğrencilik hayatlarını ve filizlenen aşklarını dengelemişlerdi. Alper mezun olduğunda tıpkı Ebru gibi geri dönmemişti. İyi bir iş bulduğunda, Ebru okulu bitirip tezini tamamlarken o da şehre taşınmıştı. Birbirlerini sadece ayda bir kez görebildikleri zor bir iki yıl geçirmişlerdi ama her ikisi de ilişkilerinin devam etmeye değer olduğunu hissetmişlerdi. Ebru okulu bitirdikten bir ay sonra güzel bir törenle evlendiler ve ardından Ebru iş bulmaya odaklandı. Profesörlük pozisyonunu kapmak tam anlamıyla bir hayalin gerçekleşmesi idi.

Ebru, ilk olarak bir arkadaşının evindeki partide Alper'in dikkatini çekmişti. Ortak bir tanıdıklarından tanıştırılmayı istemiş ve gecenin büyük bir bölümünde Ebru'nun vaktinin büyük bir kısmını çalmayı başarmıştı. O sırada bir ilişki de olmamalarına rağmen, bir sonraki hafta sonu dışarı çıkmışlar ve ondan sonra resmen bir çift olmuşlardı. Tüm arkadaşları, her ikisi de çok çekici, zeki ve hırslı oldukları için mükemmel bir çift olduklarını düşünüyordu ve kısa sürede birbirlerine tamamen bağlanmışlardı.

Ebru 1.67 boyunda, uzun bacaklı, kuzguni saçlı, ince yapılı bir güzel olarak erkeklerin her zaman ilgisini çekerdi. Yirmi yedi yaşında genç görünen Ebru'nun koyu kahverengi gözleri, sevimli gamzeleri ve dolgun dudakları erkekleri her zaman eritirdi.

Alper'den önce üç erkekle daha birlikte olmuştu. İkisi uzun süreli erkek arkadaşıydı, diğeri ise içkiyi fazla kaçırması sonucu tek gecelik bir ilişkiydi. Alper'e iki erkek arkadaşından bahsetmiş olsa da üçüncüsünü itiraf etmemişti. Alper'le birlikte iken , onun çekici, fiziksel bir insan ve şefkatli bir sevgilinin harika bir kombinasyonu olduğunu, aynı zamanda saygı duyabileceği son derece zeki bir adam olduğunu hissediyordu. Alper'in boyu 1.80'di ve 90 kilo ağırlığındaydı, saçları kahverengiydi ve genellikle onu teskin etmeye yarayan muzip bir gülümsemesi vardı.

Önümüzdeki ay boyunca Ebru, daha fazla ilgi alanını ve toplamak istediği verileri özetleyen araştırma planını geliştirmeye koyuldu. Devam eden tek sorun, denekleriyle nasıl işbirliği ve etkileşim kuracağı olmuştu. Araştırmaya katılmaları için internet gazetelerine bir miktar para teklif eden ilanlar vermeyi düşünüyordu ancak profesör olan yaşlı bir kadın olan danışman hocası, veri toplamanın en iyi yolunun sahada olduğu konusunda kararlıydı.

Ebru bir akşam Alper'e 

“Onun haklı olduğunu biliyorum ama nasıl yapacağımı bilmiyorum,”

“Kulağa tehlikeli olabilirmiş gibi geliyor,” diye cevap verdi Alper, Ebru'in gayretiyle perspektifini kaybedebileceğinden endişelenerek.

Bir ay daha geçmiş,Ebru giderek daha fazla hayal kırıklığına uğramaya başlamıştı. Gerekli saha verilerini toplamak için bulduğu her planda, nasıl üstesinden geleceğine karar veremediği boşluklar vardı.

Bir akşam, karşılaştığı tüm zorlukları anlatmak için bir saatten fazla zaman harcadıktan sonra kocasına 

"Bana yardım etmelisin" diye söylendi.

“Nasıl yapacağımı bilsem yapardım. Benden ne yapmamı istiyorsun?” diye cevap verdi Alper sempatik bir şekilde.

“Bilmiyorum. Bana konuşabileceğim bir bağlantı bul,” 

“Bir bağlantı mı?” Alper onun ne demek istediğini anlayamadan sordu.

“Evet. Seks ticaretinde çalışan biri. İşi bilen biri,eskort filan işte..” diye açıkladı.

"Şey aşkım, ben öyle birini tanımıyorum," diye cevap verdi.

“Sen bir avukatsın, değil mi? Avukatlar suçlularla ilgilenmez mi?” Ebru meydan okurcasına sordu.

Alper hemen cevap verememişti. Ebru'nun projesinde ilerleyemediği için çok sinirli olduğunu biliyordu, bu yüzden onu kendine çekti, kolunu ona doladı : 

" Ben bir sözleşme avukatıyım, ceza avukatı değil. Ama bunu nasıl yapacağımı düşünmeme müsaade et." dedi sakince.

Alper sonraki birkaç gün boyunca bu konuyu düşündükten sonra sonunda ceza hukuku alanında uzmanlaşmış bir hukuk firmasında çalışan arkadaşı Clark'a ulaşmaya karar vermişti. Ebru'nun ne yapmak istediğini en iyi anlayabileceği şekilde anlattı ve şehirde kiminle görüşmesinin iyi olacağı konusunda bilgi istedi.

“Amacını açıkladığında aklına gelen adam Küçük Sam Taylor. Şehirde birkaç striptiz kulübü var ve oradaki kızlar genelde gayri resmi olarak bazı numaralar çeviriyor. Ama bu gerçekten tehlikeli bir iş Alper. Eşine araştırmasını yapmak için başka bir yol bulmasını şiddetle tavsiye ederim," diye eklemişti Clark.

“Biliyorum. Bu beni de endişelendiriyor. Ama şu anda tüm bu olanlara kendini kaptırmış durumda. Umarım neyle uğraşmak zorunda kaldığını gördüğünde aklı başına gelir. Bu Taylor denen adamı tanıyor musun?” Alper cevap verdi.

"Onunla hiç konuşmadım ama meslektaşlarımdan biri onu savunuyordu," diye cevap verdi.

“Bana onun iletişim bilgilerini verebilir misiniz?” Alper sordu.

" Bir bakayım." diye cevap verdi arkadaşı.

Clark'ın Sam Taylor'ın cep telefonu numarasıyla geri araması üç gün sürmüştü. Bir kez daha Alper'e önerilen şeyin tehlikelerini anlattı ve onu bu fikirden vazgeçip başka bir yol bulmaya ikna etmeye çalıştı. Alper ona teşekkür ederek,  arkadaşına Ebru'e söylemeden önce bir şeyler araştıracağına dair güvence verdi. Alper hemen aramadı ama karısının mutsuz tavırlarıyla birkaç gün daha uğraştıktan sonra isteksizce numarayı aramaya karar verdi.

“Evet?” derinden gelen bir ses.

" Şey, Bay Taylor... Beni tanımıyorsunuz ama ortak bir tanıdığımız numaranızı verdi ve acaba benimle buluşup bir şey konuşmanız için sizi rahatsız edebilir miyim? Alper, karısının ne yapmak istediğini açıklamanın zor olacağını fark ettiği için kelimeler arasında bocalayarak konuşuyordu.

" Sen de kimsin be?" Sam Taylor bağırdı.

“Bay Taylor, benim adım Alper Kupersmith ve dediğim gibi sizinle birkaç dakika görüşüp bir şey konuşmak istiyorum,” diye cevap verdi.

“Ne tür bir şey?” diye sordu kuşkuyla.

"Telefonda açıklamak gerçekten zor ama söz veriyorum buluşabilirsek sadece birkaç dakika sürecek," diye tekrar sorunca Alper artık daha net konuşabiliyordu.

“Saat dokuzda kulübe gel,” diye hızlıca cevap verip başka bir şey söylemeden telefonu kapattı.

Alper'in arkadaşı, Küçük Sam Taylor'ın işlerini şehrin çok tekin olmayan bir bölgesinde yer alan bir kulüp aracılığıyla yürüttüğünü söylemişti; Alper de görüşmenin orada yapılacağını düşünmüştü. Eve gidip Ebru’yu görmektense geç saatlere kadar çalışıp görüşmeye gitmeye karar verdi, çünkü neden geri döndüğünü açıklamak zorunda kalmak istemiyordu. Ebru'ya neler olduğunu söylemek için henüz çok erken olduğunu düşünüyordu. Alper, kulübün bulunduğu bölgenin tekinsiz ve daha az tercih edilen bir sınıftan insanların uğrak yeri olduğunu bilecek kadar uzun süredir şehirdeydi ve yolda karşılaşabileceği şeyler yüzünden midesinin gerginlikten düğümlendiğini hissediyordu. Oldukça ayrıcalıklı bir yaşam sürmüş ve toplumun bu kesimiyle çok az etkileşim yaşamıştı.

Kulübü zorlanmadan bularak,  iyi aydınlatılmamış otoparka girdi. Sadece birkaç araba olduğu için kapıya yakın bir yer bulabildi. Alper binanın duvarları arasından, ağır metal kapıyı açar açmaz bir dalga gibi kendisine çarpan ağır bir bas ritmi duydu.

“Beş dolar,” dedi çok dar bir elbise giymiş kilolu İspanyol bir kız.

Alper ücreti ödedikten sonra müzik gürültüsünü bastıracak kadar yüksek sesle kıza doğru eğilerek 

"Saat dokuzda Bay Taylor'la randevum var. Onu nerede bulabileceğimi söyleyebilir misiniz?”

Kız sakızını şapırdatırken, 

“Bara sor,” diye cevap verdi. 

Alper kızın üstünden sarkan simlerle kaplı iri göğüslerine bakmaktan kendini alamamıştı.

Kulübün ana salonuna girer girmez buranın iki sahnesi olan büyük bir alan olduğunu gördü. Biri sahnenin ortasındaydı ve üzerinde g-string ve bikini üstü giymiş, büyük kalçalı genç bir zenci kız dans ediyordu. Kıçı gibi göğüsleri de büyüktü ve üzerindeki kıyafetten dışarı taşıyordu. İlgisiz ve o anda içeride bulunan birkaç müşteriden habersiz görünüyordu. Diğer sahne arka taraftaydı ve tepesindeki raftan ışıklar yanıp sönse de boştu. Odanın etrafına dağılmış yarım düzine açık saçık kıyafetli kız görebiliyordu. Birkaçı müşterilerle konuşuyor, diğerleri ise arkadaki bir masada sohbet ediyordu.


Alper bara ulaştığında, "Bay Taylor'ı arıyorum," diye bağırdı.


Barmen, uzun saçlarını at kuyruğu yapmış, iri yapılı bir adamdı, cevap vermek yerine barın sonuna doğru yürüdü ve bir yan odaya girdi. Birkaç dakika ortalıkta görünmedi ve geri döndüğünde başıyla odayı işaret etti. Alper barın sonuna doğru yürüdü ve bir masa ile duvara dayalı iki sandalyeden oluşan bir ofis gibi düzenlenmiş olduğunu görebildiği küçük bir odaya adım attı. Masada oturan iri yarı siyah bir adam onu süzdükten sonra sandalyelerden birine oturmasını işaret etti.


" Ne istiyorsun?" diye sordu adam.


“Siz Sam Taylor mısınız?” Alper cevap verdi.


"Kesinlikle öyleyim," diye cevap verdi adam kabaca.


Alper adamı tanımlamak için kullanılan “küçük” kelimesinin yanlışlığını hemen fark etti. Otururken bile Alper adamın iki metreden uzun ve yüz kilodan fazla olduğunu anlayabiliyordu. Siyah pantolon ve lacivert ipek gömlek giymiş olan adam kırk yaşlarında görünüyordu ve iri bir göğsü, kalın kolları, kısa kesilmiş saçları ve sakalı vardı. Burnu en az bir kez kırılmış gibi görünüyordu ve yanaklarından birinde sivilce izinden kaynaklanmış olabilecek pürüzlü bir doku vardı. Alper'e değerli zamanını boşa harcıyormuş gibi umursamaz bir bakış attı.


“Bay Taylor benimle görüşmeye zaman ayırdığınız için teşekkür ederim. Meşgul olduğunuzu biliyorum ve hızlı olacağıma söz veriyorum. Eşim yerel bir üniversitede profesör ve sizinki gibi kulüplerde çalışan kadınlar üzerine araştırma yapmak istiyor. Kızlarla biraz zaman geçirmesine izin vermek isteyip istemediğinizi öğrenmek için gelmiştim," dedi 


Alper, kafasında düşündüğü ve biraz ilgi uyandıracağını umduğu bir senaryoyu uygulayarak. Onu korkutabileceğini düşündüğü için fuhuştan bahsetmekten bilinçli olarak uzak durmuştu.


“Bu ne lan? Benimle dalga mı geçiyorsun?” Sam Taylor Alper'e aptalmış gibi bakarak cevap verdi.


“Şey, hayır, aslında ben...” diye kekeledi Alper, patlamayla birlikte kendine olan güvenini kaybetmişti.


“Siktir....Beni nasıl buldun?” Sam Taylor Alper'in sözünü keserek sordu.


Alper avukat olduğunu ve kendisini temsil eden şirketteki bir arkadaşı tarafından tavsiye edildiğini açıkladı. Kaynağını ifşa ederek haddini aşmadığını umuyordu ama Sam Taylor'ın gür sesi ve fiziksel varlığı düşünmesini zorlaştırıyordu. Neyse ki, firmadaki avukatların isimlerini kullanarak nasıl bağlantı kurduğunu açıkladığında, yumuşamış gibi görünüyordu.


"Şimdi baştan başla ve bana ne istediğini söyle," dedi Alper'e.


Alper sıfırdan başladı ve bu kez daha yavaş giderek ve daha fazla ayrıntı ekleyerek anlatmaya çalıştı. Sam o konuşurken ona bakıyor ve ne düşündüğüne dair hiçbir ipucu vermiyordu. Sözlerini bitirdiğinde uzun bir süre sessiz kaldı ve sonunda konuşmadan önce Alper'i rahatsız etti.


“Karın nerede? Neden burada değil?" diye sordu.


" Şey takdir edebileceğin gibi, o bu işe karışmadan önce kendi gözlerimle görmek istedim," diye cevap verdi.


"Bu onun meselesi, değil mi? Taylor karşılık verdi.


“Evet, öyle ama...” diye başladı Alper, sonra yine sözü kesildi.


“Onu gelecek Pazartesi buraya getir. Aynı saatte,” dedi ve arkasını döndü.


Alper orada birkaç saniye şaşkın şaşkın oturduktan sonra ayağa kalktı ve kulüpten çıkarken diğerlerine bakmadan ofisten ayrıldı. Eve dönerken Ebru'e Bay Taylor'la yaptığı görüşmeden bahsedip bahsetmemeyi düşünüyordu ve arabayı garaj yoluna çektiğinde her şeyi unutmanın en iyisi olacağına kendini inandırmıştı.


Alper içeri girdiğinde karısını yatağında televizyon izlerken buldu. Üstünü değiştirmek için dolaba gitmek üzere yanından geçerken onunla neredeyse hiç konuşmadığından karısının depresif hissettiğini anlayabiliyordu. Biraz sevişmek umuduyla yatağa çıplak olarak tırmandı ama karısı onu kucaklamaya çalıştığında onu itti.


“Lütfen, bu gece olmaz,” dedi televizyona bakarak.


Alper sırtüstü uzandı ve ekrana bakarak onun kendisini reddetmesine ve araştırma projesine olan takıntısının hayatları üzerindeki etkisine kızgınlık duydu. Sonunda, hayal kırıklığı ve endişe karışımı bir duyguyla ona Küçük Sam Taylor'dan ve az önce yaptığı görüşmeden bahsetti.


" İnanmıyorum, şaka mı yapıyorsun? Neden bana daha önce söylemedin?” Ebru kocasının anlattığı şeyin ciddiyetini anlayınca neredeyse yataktan fırlayacaktı.


“Bunun doğru bir şey olduğundan emin değildim. Hâlâ da emin değilim,” diye yanıtladı Alper.


"Şimdilik kulağa güzel geliyor. Devam et,” diye ısrar etti. Alper her ayrıntıyı anlatmaya devam etti, ta ki Sam Taylor'ın bir sonraki Pazartesi günü kendisiyle buluşma talebiyle bitirene kadar.


“Tamam, kulağa mükemmel geliyor. Ben işimi bitirip birkaç ufak tefek işimi hallederim, sonra da gideriz," dedi, Alper'in ona kulüpten bahsederken anlatmaya çalıştığı güvenlik sorunlarıyla hiç ilgilenmediğini göstererek.


Ebru çıplak kocasının yanına sokuldu ve eliyle yorganın altından göğsünü okşamaya başladı, sonra da elini sikine doğru indirdi. Onu usulca okşayarak sikini tam ereksiyon haline getirmişti.


Ebru onun kulağına “Teşekkür ederim tatlım,” diye mırıldandı ve sonra boynunu öpmeye başladı.


Alper şimdilik işi onun yapmasından memnundu ve Ebru de onu hayal kırıklığına uğratmadı. Kıyafetlerini çabucak çıkardı ve sonra Alper'in yanına döndü, bu kez açıkta kalan göğüslerini Alper'in göğsüne dayayarak onun sikini okşamaya başladı. Sonra bir gülümsemeyle, sulu dudaklarının aletinin üzerinde kaydığını hissedene kadar yorganın altında kayboldu.


" Hmmm...," diye haykırdı Alper, karısının ıslak ağzı aşağı inerken sırtını kamburlaştırarak.


Ertesi sabah kahve içerken Alper, Ebru ile yaptıkları sevişmeyi hatırladı ve bunun şimdiye kadar yaptıkları en iyi seks olduğunu düşünüyordu. Ebru hem zevk alma hem de zevk verme konusunda eşit derecede istekli biriydi ve onu iyice tahrik edip kendini bıraktığını görmek çok hoşuna gidiyordu. Dün gece muhteşemdi ve şimdiden bir dahaki seferi iple çekiyordu.


Pazartesi günü, salaş bara doğru giderlerken Ebru yolcu koltuğunda oturmuş, sabırsızlıkla bekliyordu. Alper ona mekânın durumunu ve karşı karşıya kalacağı tehlikeyi açıklamaya çalıştıysa da Ebru bunların hiçbirini dinlemedi. Ona göre bu, nihayet araştırmasını ilerletmek ve akademik kariyerinde önemli olduğunu düşündüğü şeyleri başarmaya başlamak için bir şanstı. Otoparka girdiklerinde Alper onun yüzündeki sıkıntılı ifadeyi fark etti ve mekâna bir göz attı ama hemen kendini toparladı.

 

Sonraki Bölüm...