Lisa Söz Veriyor -Bölüm 6


Lisa Söz veriyor - Bölüm 6



Aşağıdaki Hikaye daha önce yayımlanan hikayenin devamıdır.Önceki hikayelere aşağıdaki linklerden ulaşabilirsiniz. xoxo


İlk bölüm Lisa'nın Borcu


İkinci Bölüm Lisanın Cezası

Üçüncü Bölüm Lisa Kontrol Altında

Dördüncü Bölüm Lisa İle Öğle Yemeği

Beşinci Bölüm Lisa ile Anlasma

Tezgah üzerinde çırılçıplak bacaklarım açık oturuyordum. Evde yalnızdım. Hareket etmemeye söz vermiştim ve kocam gelene kadar bu pozisyonda kalacaktım. Aslında hareket etsem kimse farkına varmazdı. Fakat hareket etmeyecektim. Bu konuda Sam ve Jake’e söz vermiştim. 
İlk başta Sam ve Jake önünde çıplak gezmekten utanç duymuştum. Bu duygu yerini hızlıca tarif edemeyeceğim bir zevke bıraktı. Galiba bu türden bir teşhircilik benim dürtülerimi harekete geçirmişti. Fakat konu orada kalmadı. Sam ve Jake kocamın izni ile giderek aşağılamaya varan eylemlere zorladılar. İçten içe bundan hoşlandığımı farkettim. Her bir görevde veya ceza da karnımda kelebekler uçuşuyor ve ıslanıyordum. İlk geceden sonraki gün tahmin edebileceğimden daha fazla insan beni görümüştü bile.. Ally, Sarah, Mike... Acaba bu listeye daha kaç kişi eklenecekti. 

Kapının kapalı veya kilitli olduğunu bilmiyordum. Evet kontrol edebilirdim ama itaat duygusu ile bu duygunun tetiklediği diğer dürtülerim bunu yapmama engel oluyordu. Köşeden Ally’nin geldiğini gördüğümde çok şaşırdım. Kapının açıldığını bile duymamıştım.

“Aman tanrım, hala bu şekilde oturuyor musun?” dedi Ally şaşkınlıkla.
“Çocuklar nerede? Balkondalar mı?”

“Hayır gittiler.” 

“vee sen hala bıraktığım şekilde aynı yerdesin” dedi sorgulayarak.
“Söz verdim.” diyebildim her ne kadar inanmayacağını bilsemde

“Salaklık bu yaptığın biliyorsun değil mi?”

“Lütfen Ally beni anlamanı beklemiyorum” hafif sesimi yükselterek

“Tamam. Peki ne kadar daha bu şekilde burada oturmayı planlıyorsun?”

“Marc eve gelene kadar. En azından anlaşmamız bu şekilde” cevapladım.
Ally bir tabure çekerek açık bacaklarımın arasına oturdu. Otururken kısa eteği havalanmış ve oturduğunda taburenin yanlarından sarkmıştı. 

“Sana teşekkür etmek için uğradım. Smith’ler bu eve uğrayana kadar evi tutmakta o kadar istekli değillerdi.”

“Biliyorum. Sarah Mike’ın bu durumda çok hoşlandığını söyledi” dedim gülümseyerek.

“Onların yan daire de olmasının senin için ileride sıkıntı çıkaracağını düşünüyormusun Lisa?

“Sanmıyorum. En azından baş edebileceğimden daha büyük bir sorun olmayacaktır.” dedim düşünceli.

“Güzel bu şekilde hissetmene sevindim. bana büyük bir iyilik yaptın. Çünkü o daireyi bir süredir bir türlü kiralayamıyordum. Civarda çok daha güzel dairelerin aynı fiyatlara düşünce çok şaşırmamak gerekir zaten.”

“Tahmin edebiliyorum”

“Şimdi bende senin için bir şey yapmak istiyorum. Ne yapabilirim?”

“Hmm benim için bir kola getirebilirsin. Yalnız içine pipet koy ve içerken benim için tutabilirsin” Ally hemen tabureden atlayarak kolayı alıp döndü. Şişeyi tam önümde tuttu. Bende içtim. 
“Teşekkür  ederim tahmin ettiğimden daha çok susamışım”

“Sence de bunu biraz abartmıyor musun? Yani ellerini bile hareket ettirmiyorsun.” dedi Ally

“Ally biraz önce de söyledim, şimdi tekrar edeyim. Bu şekilde kalacağım. Verdiğim söze itaat edeceğim.” yine beni kızdırmaya başlamıştı. Pipetten büyük bir yudum daha aldım.

“eğer çok içersen seni tuvalete götürmek zorunda kalacağım” göz kırparak.

“Çocuklar onu da yaptı.” dedim gülümseyerek.

“Seni şeytan”

“Çok uzun zaman tuttum. Dayanamayacak noktaya gelince de rica ettim. Beni tuvalete kadar götürdüler ve izlediler” 

“Çok şanslısın sanırım. Bana bu şekilde davranan kimsem yok”

“Belki Sarah ve Mike’ı eğitebilirsin” diye alay ettim.

““Sarah güzel, sence de öyle değil mi?”

"Ondan hoşlanıyorsun?"

“Tabii, neden hoşlanmayacağım? Eğer şu anda senin pozisyonunda olsaydı, ne yapacağını bilirdim, orası kesin.”

"Seni şeytan!" Güldüm.

"Ağzımı onun amına nefesimi hissedeceği kadar yaklaştırırdım ..."

Ally öne doğru eğildi ve amıma hafifçe üfledi. Aynı anda dilini klitorisimin ucuna dokundurmuştu. bir anda irkilmiştim. Dili ile klitorisimin etrafında daireler çizmeye başladı. İçimde yine o bilindik duygu heyecan, tereddüt, merak, şehvet, zevk dürtülerinin karışımı başlamıştı. Dilini amımın içine soktuğunda dayanamadım ve onu  ittim...

“Liza! Biziz… Yine döndük.”

Mike ve Sarah köşeyi döndüklerinde Ally’i bacaklarımın arasında yakalamışlardı. 

"Aman Tanrım!" Sarah bağırdı.

Ally bacaklarımın arasından hızlıca ayrılırken arkasındaki tabureye çarpmıştı. Tabure gürültü ile geri düştü.

"Merhaba" diyebildim tek söyleyebileceğim kelimeyi söyleyerek.

“Üzgünüz, izinsiz girdik,” dedi Sarah. "Kapı tamamen açıktı ve ..."

“Sorun değil,” derken rahatlığımı yeniden kazandım. “Bu daha önce olmuştu zaten ...”

“Kapını kapatmaya başlamalısın,” diye güldü.

"Evet, katılıyorum"

"Oturmanız için bir tabure vereyim," dedi Ally onlara taburesini kaldırırken.

"Teşekkürler, ama kalamayız. Sadece bu çiçekleri sana getirmek istedik." Mike, güzel bir gül ve karanfil buketi düzenledi. “Çok iyi olduğun ve taşınmaya karar vermemize yardımcı olduğu için 'teşekkür' etmek için.”

Çiçekleri almak için hareket etmemiştim, ama Ally yardımıma koştu ve buketi aldı. Onları yanımdaki tezgahın üzerine koydu.

“Siz ikiniz ... bir ilişkide misiniz?” Sarah, Ally'ye sordu.

“Biz arkadaş olduk” dedi.

Smithler bize baktı, yakından ve dikkatle bana bakıyordu. Tekrar çıplak olduğumu hatırladım. Başkalarının önünde çıplak olmanın zamanla normalleştiğini ancak bazı zamanlarda uyarılmaya veya paniğe neden olacağını fark etmeye başlamıştım. Tamamen giysili insanların çıplak bedenime bakmalarına olan tepkimi kontrol edemiyordum.

Sarah yanıma geldi ve elini çıplak omzuma koydu. Sıcaktı, ama yine de içim titremişti.

“Bu, tüm arkadaşlarının sana davranmasını beklediğin şey mi?” dedi gülümseyerek.

“Merhaba, Liza! Evdeyiz!” Marc seslendi ve Steve ile beraber kapıdan içeri girdi.

Hiç kimse köşede çantalarla yüklü bir şekilde görünmeden önce tepki verme şansına sahip değildi. Paketlerden nereye gittiğini görmekte zorlanıyorlardı ve ortamda ne olduğunun farkına bile varmamışlardı. Hemen ondan bir giysi çantası kapmak için tezgahtan atladım. Yardım ettiğimi sanıyordu ve kısmen öyleydi, ama çoğunlukla çıplaklığımı kapatacak şekilde  önümde tutacağım bir şey olduğu için mutluydum. İçeri girdiğinde misafirlerimizin önünde çıplak oturduğumu anlama şansı bile olduğunu sanmıyorum.

Kalabalıktan kendimi uzak tutarak oturma odasında ki kargaşanın uzağında gittim. Çantayı kendime olabildiğince yakın tutuyordum. Zamanı gelince, Marc ve Steve'i yeni komşularımıza tanıttım, fakat güvenli mesafemi terk etmedim. Herkes birbirleri ile tanışma sohbetine başlamıştı bile. Ally kendini Steve ile tanıştırdı ve bir kaç karşılıklı komplimandan sonra kapıya yöneldi. Sonra bir şey unutmuş gibi dönerek yanıma geldi.

"Liza," diye fısıldadı bana. “Şimdi günlük raporumu Bayan Thomas'a iletmek zorundayım.”

Onu kolundan tuttum ve yatak odasına çektim, diğerlerinin kaba görüp görmediğini umursamayarak. Kapıyı kapattım.

“Ona ne söyleyeceksin?” 

"Lütfen kızma ..."

“Bana bahane üretme. Ona ne söyleyeceksin?”

“Biliyorsun, artık ona sözlerinden birini kırabileceğinden daha fazla yalan söyleyemem. Bana külot giyip giymediğini soracak Külotuna takıntılı, biliyorsun."

"Herkes öyle. Marc onu istiyor.  Ona ne söyleyeceksin?"

“Bilmiyorum. Bana sorular soracak.”

“Ona bütün öğleden sonra çıplak olduğumu söyleyecek misin? Öyle yaparsan, bana bir saç fırçasıyla şaplak attı! Biliyorsun!”

“Evet, biliyorum. Bu arada, külotumla işin bittiyse, onları geri alabilir miyim? Favori çiftlerimden biri.”

Öfkemden kontrolümü yitirmek üzereydim ama gözümün içine bakıp aynı  tonda konuşmayı başardım: "Onları istiyorsan Steve'e sormalısın. Külot şimdi onda."

"Ne?"

"Onları öğle yemeğinde verdim, eğer bilmiyorsan."

Sadece bana baktı, buna nasıl cevap vereceğini bilemedi.

“Gitmeliyim Liza. Beni bekliyor.”

Döndü ve odayı terk etti, arkasından da kapıyı kapattı. Steve'e onu ofisine geri götürmek isteyip istemediğini sorduğunu duydum, sonra sesler karıştı. Onunla gittiğinden emindim, azgın küçük şeytan. 'Külotunu geri isterken çok şaşıracak,' diye kendime kıkırdadım. 

Yatağın üstüne oturdum, hala giysi çantasını vücuduma tutuyordum. Açmayı düşünmedim. Orada oturdum, diğer odadaki boğuk sesleri dinledim. Garip bir yalnızlık hissetmeme rağmen, değişim için dikkatin merkezi olmamasına sevindim. Bir parçam tamamen giysili grupla karıştırmak için mutfağa geri dönmek istiyordu, gözleri üzerimde hissettiğim gibi amımın ıslandığını hissetmek istiyordum, ama bir diğer bölüm yatağımın altına girip sonsuza dek saklanmak istiyordu.

Sonra, ön kapının kapandığını duydum. Her şey sessizdi. Bana olanlar hakkında bir ipucu verebilecek bir şeyler duymaya zorlandım. 
Yatak odası kapısı açıldı. Marc'dı.

Giysi çantasını bir kenara attım ve ona koştum. Kollarını açtı ve kendimi göğsüne gömdüm. Beni tuttu kollarının gücünü hissedebiliyordum ama o beni narin bir çiçek gibi nazik ama güçlü şekilde kucakladı. Bütün gücümle kendime çektim. Derisine sürünmek, onunla bir istiyorum. Göğüslerimi okşadı ve saçlarımı hala bir koluyla sarılmışken düzenledi. Beni başımın üstünde öptü, yanağını kafama yasladı. Sırtımı okşadı, ellerini gezdirdikçe sırtım ürperiyordu.

Vücudumun rahatladığını hissettiğinde, zahmetsizce beni kaldırdı ve yatağa götürdü. Hala beni tutuyordu, okşayarak yanıma uzandı. Birbirimize sarılarak uzandık. Tek kelime konuşmuyorduk. 
Sarıldık. Kafamı göğsüne gömdüm. Ne kadar zaman geçti ama farketmiyordum. Huzurluydum. Yavaşça uyuklamaya başladığımı hissediyordum, sonra tam olarak böyle oldu: Uyuyakaldım.

"Ne zamandır uyuyorum?" Kendime geldiğimde sordum. 

“Ah, yaklaşık yarım saat, sanırım.”

"Hep yanımda mıydın?" Diye sordum.

“Tabii ki. Şu anda olmak istediğim hiçbir yer yok.

Ona tüm gücümle sarıldım. Bu, balayımızdan hatırladığım Marc'dı.

“Uyandıysan, belki bir hediye açmak istersin?”

"Jake'in getirdiği paketlerden biri mi?" Coşkuyla oturdum.

"Evet."

"Haydi!"

Elini tuttum ve Noel günündeki çocuk gibi onu oturma odasına sürükledim. Onu sandalyeye oturttum ve bende Marc ile  paketler arasında yere oturdum.

"Hangisi ilk?" Beklentiyle kıkırdadım.

"Küçük olan" diye cevap verdi.

Jake bana içinde ne olduğunu söylemişti, ama bilmek ve almak ayrı şeylerdi. Paketi aldım ve açmak için Marc'ın kucağına atladım. Noel Baba'nın kucağında oturmuş gibi hissettim, ama Noel Baba'nın eli hiçbir zaman Marc'ın çıplak kalçamdan verdiği elektriğe sahip değildi. Dokunuşunun cildimde hissetme şeklini sevdim. Çıplak olduğuma sevindim. O anda hayattan onun için çıplak olmaktan başka bir şey istemediğimi anladım.

İlk önce kurdeleyi çıkardım ve bir kenara koydum. Bantı güzel kağıttan dikkatlice kaldırdım, yırtmamaya çalıştım. Kağıt bittiğinde, kutunun üstünü kaldırdım ve içine baktım. Katlanmış bikini altı üstü daha iyi bakmak için dışarı çıkardım. Aynen Raquel Welch'in o adada James Bond tarafından keşfedildiğinde giydiği bikiniye benziyordu. Materyal hiç hissetmediğim gibiydi. Söyleyebileceğim tek şey ne ipek, ne pamuk, ne de lateks değildi, aslında üçünün karışımı gibiydi.

"Hiç bikini giymedim" dedim en iyi, seksi sesimle.

“Bilmiyorum,” Mack güldü. "üzerine giy."

Sandalyesinin yanında ayağa kalktım. İlk önce bikini kendime karşı tuttum,, sonra kemeri açtım ve ön halkadan çıkardım. Kemeri belimin etrafından döndürdüğümde, tüm takım arkamda sallandı. Kemeri yerinde tutmak, elbisemi kapmak için bacaklarımın arasına uzanıp bacaklarımın arasına çekmek ve kemeri halka içine sokmak zorunda kaldım. 
Marc'taki gibi baştan çıkarıcı kıçımı kıpırdatmıştım. Kemer rahatça kalçalarımın üzerine sabitlenip ayarlandıktan sonra, beyaz malzeme vücudumu sarmıştı, her kıvrımını hissedebiliyordum
Mayo aşağı doğru indikçe yavaş yavaş daralıyordu. Ön tarafında yükselmeye başladığında, vajinamı sıkıca saran ve geren bir malzeme vardı. Cildime değen tüm yüzeyleri pürüzsüzdü. Kalçamı açıkta bırakarak nasıl sarıldığını hissedebiliyordum. Elimi öne getirdim ve aynı çizgiyi hissettim: Şimdiye kadar hiç giymediğim Camel Toe manzarası sunan bikiniyi giymiştim. Kendime güvensizlik içinde baktım.

 “Çok güzel Liza. Üzerinde umduğumdan daha iyi görünüyor. Nasıl hissediyor?”

"Bir eldiven gibi," gülümsedi. “Bunun güzel olduğuna emin misin?”

“Ben çok sevdim! üstünü dene.”

Muhafazakar kişiler hariç herkesi memnun edecek büyüklükte normal kesimi vardı. Kafamın üzerinden geçirdim ve Marc  bağlamak için arkama geçti. Sonra üzerimde nasıl durduğuna bakmak için etrafımda döndü. Bikini boynumdan aşağı inen iki ince şeritle sadece göğüs uçlarımı kapatıyordu. Biraz geride durarak bana baktı.

“Sanırım biraz fazla cesur” diye kıkırdadı. "Kumaşı biraz gerdirir misin?"

Dediğini yaptım. Her taraftan değerlendirmesini için etrafımda bir dönüş yaptım. Islık çaldı ve sırıttı.

“Bende mayomu giyeyim ve havuza gidelim tamam mı?”

Değiştirmek için yatak odasına geçti. Beklerken bikininin kumaşı üzerimde parmaklarımı gezdirdim. Vajinamın dudaklarını belirgin yapan alt kısmına geldiğimde biraz daha fazla kendimi okşadım. Bunu dışarıda halka açık bir yerde nasıl giyebileceğimi merak ediyordum. Yine de, amımın iç dudaklarında kumaşın verdiği his hoşuma gitmişti. Parmağımı bastırdığımda klitorisimi hissedebiliyordum. 'Ally bunun için ölür' diye düşündüm. Eğilip bikinin altına baktım. vajina dudaklarım tümüyle belirgindi. Klitorisim göğüs ucu gibi sertleşmiş ve ince kumaşın üzerinden belirgin hale gelmişti.

"Gidelim," dedi elimi tuttu. “Oradaki her kadın seni kıskanacak!”

“En azından her erkeğin rüyası” diye şaka yaptım.

"Her zaman olduğu gibi" diye yanıtladı.

El ele yürüdük. Düşünebildiğim bacak aramdaki belirgin vajina dudaklarımın fark edilip edilmeyeceği idi, yaklaştıkça heyecanlanıyordum. Marc omzunun üzerine tek bir havlu vardı. Onu önümü kapatacak şekilde belime sarmayı  çok istiyordum, ama neden sadece bir tane getirdiğini ve neden kendisinin taşıdığını çok iyi biliyordum. Bu yeni oyunun kurallarını öğrenmeye başlamıştım ve kendim herhangi bir koçluk olmadan oyunun oynayabiliyordum. Yeni bikiniyi sevmem gerektiğini düşündüm, böylesi daha rahatlatıcı olacaktı. Bunu utanmadan model gibi özgüvenle sergilemem gerektiğini düşündüm ve öyle de yaptım.. Havuz göründüğünde yanaklarımdaki kızarmış, karnımda yine kelebekler uçuşmaya başlamıştı bile.
Neyse ki, havuz kalabalık değildi. Saat beşten önceydi ve , hala çoğu insan bir süre daha  gelmeyecekti. Sadece birkaç genç adam aynı yaşta iki kıza yakın olan şezlonglarda oturmuşlardı, havuzdan yeni çıkmışlardı. Erkekler yan şezlongdaki kızlarlar ilgilendiği için, özellikle havuzun diğer ucundaki şezlongları alırsak, kimsenin Marc'la beni farketmeyeceğini düşündüm. Yapılacak mantıklı şey buydu.

Marc, gençlerin yanındaki şezlonglara kadar yürüdü ve en yakın genç adamın yanındakini  bana gösterdi. Sadece onların alanını istila etmekle kalmıyorduk, diplerine yerleşerek onları rahatsız da ediyor olabilirdik. Yine de beni endişelendiren bu değildi. Görünmez olma planım tamamen çöpe gitmişti.

Şansıma tüm varlığımıza rağmen, dördü birbirleriyle o kadar ilgileniyordu ki bizi sanki fark etmemişlerdi. Marc’ın hayal kırıklığından gizli zevk almıştım.

"Dalmaya hazır mısın?" bana döndü.

"İlk önce biraz güneşlenmek istiyorum. Sen gidebilirsin."

Marc hemen havuza gitmişti. Daha rahat etmek için yüz üstü yattım. Nedenini açıklayamam, ama, düşünmeden, arkama uzandım ve birçok kadının yaptığı gibi bikini üstümü çözdüm. İp, o mükemmel bronzluk için sırtımdan şezlongun kenarlarına düşmüştü. Şezlong da yüzüstü yattığımdan göğüslerimin kenarlarının o kadar sıkılacağı aklıma gelmemişti. Kendime küfür ettim ama iple mücadele etmek istemedim. Marc dönene kadar dayanmam gerektiğine karar verdim. Kimsenin beni izlememesi konusunda oldukça emindim. Kafamı dörtlüden uzaklaştırdım. Onları göremezsem, beni göremezlerdi, değil mi?

Güneş iyi hissettirmişti. Tanrım, Kaliforniya’yı seviyorum! Ne güzel bir hayat, sadece mükemmel havalarda bir havuzun etrafında uzanmak. Çok mutlu olmuştum. Günün tatsız olaylarının tüm düşüncelerini bastırdım, bu sabahki Bayan Thomas'ın ya da geleceğine emin olan birinin şaplak atması gibi, Marc'ın kollarında uyuyakalmak gibi sadece güzel zamanlara odaklandım. “Tanrım, onunla evli olduğum için şanslıyım” diye düşündüm kendime. Gözlerimi kapattım ve beni saran sıcak duygulara kendimi teslim ettim.

“Hey, yine mi uyuya kaldın, Liza?”

“Hayır, sadece güneşin tadını çıkarıyorum.”

"Gözlerini aç ve havuzda ne bulduğuma bir bak."

Marc uzun, kauçuk bir yılan tutuyordu

“Hey, Kızlar! Bunu havuzda siz mi kaybettiniz?” diye bağırdı yılanı tutarak.

Bilerek olduğunu sanmıyorum, ama gerçek şu ki, sırtıma o soğuk ve sümüksü şeyi bıraktı. Soğuk ve sümüksü şeyden kurtulmak için refleks le doğruldum ve bükülmüştüm. Yanımdaki genç adam, neler olduğunu görmek için dönmüştü. Elime göğüslerimin üzerinden sarılı halde yabancıyla yüz yüze gelmiştim.

"Merhaba, ben Marc. Bu Liza," dedi Marc, burnunu elle kaplı göğüslerimden sadece birkaç santim uzakta olan genç adama.

“Tanıştığımıza memnun oldum. Ben Brad,” diye güldü.

Hepimiz güldük. Orada oturduğumda ellerimle hala göğüslerim için tek örtü otururken, Marc muhabbet etmeye başlamıştı bile. Beden dilimle bikini üstümü giymeme yardım etmesi için Marc’a işaret versemde  hiç bir işe yaramadı. Bikini üstümü giyme çabalarımın sırasında, diğer adamın oda arkadaşı olduğunu, Brad'in evde çalışan bir sanatçı olduğunu ve mayomu gerçekten çok sevdiğini öğrendik.

Marc, “Materyal, en son teknolojidir” dedi. 

Marc yanımda oturdu.

"Ayağa kalk Liza" dedi.

'Aman Tanrım. İşte geliyor, 'kendime düşündüm. Tabii ki, ayağa kalkmak yapmak istediğim dünyadaki son şeydi, ama Marc için de bunu yapacağımı biliyordum. Midem ağrıyordu. Dümdüz ve uzun durdum. Ayaklarımı askerlerin kullandığı “rahat” pozisyona açtım. Neden yaptım bilmiyorum, sadece Marc'ın istediği gibi olduğunu hissettim. Vajinamın dudaklarını saran kumaş şimdi Brad'in göz seviyesindeydi. Hafifçe eğildim ve Brad'in ne görebileceğini görmek için göğsümün üzerinden bakmaya çalıştım, ama Marc bana dik durmamı istediğini hatırlatmak için sırtımdan hafifçe dokundu.

“Bu uzay çağı malzemesine bakın,” diye doğruladı gerçek bir reklamcı ses tonu ile.

Gözlerimi ve kulaklarımı kapattım. Bunu duymak istemedim. Diğer durumlarda ona gülderek ve cesaretlendirirdim, ama bu sefer farklıydı: Ellerim göğüslerim de ve ayaktaydım. Açıkça belli olan amım ise yabancı bir kişinin yüzünden sadece 3 - 4 cm uzaklıkta idi.

“Ve malzeme kadar güzel, hissetmedikçe anlayamazsın” diye devam etti. "Sadece dokuyu hisset!"

Marc işaret parmağı ile kasıklarıma bastırarak işaret parmağını bikinimin içine sokarak kumaşı gerdirerek parmağıyla baş parmağı arasında okşadı. Kumaş tenime sıkıca yapıştığından çok uzamıyordu. Marc'ın parmağının amıma  hafifçe dokunduğunu hissedebiliyordum.

“Evet, bu kalite” dedi. "Kendin hisset!"

Gözlerim büyüdü. Marc'ın onu kasıklarımdaki kumaşı hissetmesini istediğine inanamadım. Tabii ki inançsızlığım kısa sürdü. Brad başını hafifçe sallayarak  ilerledi. Eli Marc'ın yerini aldı. Tıpkı Marc'ın yaptığı gibi, parmağım şişmiş amıma dokunuyordu. Tepki vermemeye çalışsamda hafifçe titremiştim.

"Dikkat!" diye bağırdım.

Bu tepkim üzerine kumaşı vücudumdan uzatabildiği kadar uzağa ve yana  çekti, artık vajinamı teşhir ediyordum!

“Evet, bu gerçekten farklı bir şey!” Brad memnuniyetle

“Hiç böyle bir şey hissettin mi?” dedi Marc.

“Asla,” Brad cevapladı. Malzemenin elastikiyeti yine parmağının amıma değmesine neden oldu.Parmak boğumunun vajina dudağıma sürtündüğünü hissediyordum. Kendimi geri çekebilmek için göğüslerimi tutarak hafifçe eğildim. Bu sefer hiçbir şey söylememiştim, Marc'ın oyunun ilerlemesine ne kadar izin vereceğini sessizce merak ediyordum.

Brad, hem kumaşı hem de amımı aşağı yukarı okşayarak sözde incelemesine devam ediyordu. Bir kaç okşama sonrasında biraz daha eğilip kendimi çektim. Brad aynı anda kumaşı bıraktı. gergin kumaş lastik gibi vajinama çarparak geri dönmüştü. Uyarılıp hassaslaşan klitorisime çarpması ile acı ile doğrulmuştum. 

"Şimdi yüzmeye hazır mısın Liza?" Marc konuyu değiştirdi.

"Bir dakika içinde" diye cevapladım. "Sadece bir iki dakika oturmam gerekiyor."

Dizlerimi zayıf hissediyordum, amım yanıyordu.

"Tamam, hazır olduğunda gelirsin." Havuzun kenarına koştu ve "Dalış Yok!" işaretinin yanından daldı.

Doğruca oturdum, bu da Brad'le tekrar yüz yüze geldiğim anlamına geliyordu. Belli  belirsiz gülümsedi.

“Acaba, üstüm için bana yardım eder misin? Sadece arkadan bağlarsan, benim için ...” Elimden geldiğince ona sırtıma ulaşması için bükülmüştüm.

Yanımda sarkan kumaşı aldı ve ön tarafa getirdi. Onları ellerimin üzerine koydu ve arkasından iple meşgul oldu. kumaşın gergin hale geldiğini hissettiğimde, ellerimi kumaş ile göğüslerimin arasından çıkardım ve hızlıca göğüslerimin üzerine yerleştirip yerinde tuttum. Çabuk hareket etmeme rağmen meme uçlarıma bir bakış attığını farketmiştim. 

“İşte oldu,” dedi bitirdiğinde.

Aslında, önceden olduğu kadar sıkı bağlanmamış gibiydi, bu yüzden malzeme sarılmamıştı ve daha önce olduğu gibi göğüs uçlarıma uymuyordu. Yine de en azından bir şekilde bikini üstümü giyebildiğim için mutluydum.

“Merhaba,” dedi kızlarla ilgilenen ama ümit ettiği başarıyı yakalayamayan Tom.

Brad beni tanıştırdı

“Bu Marc, orada yüzüyor” diye işaret ettim.

Tom el salladı, ama Marc farketmedi. Tur yapıyordu.

Brad, arkadaşına “Liza tartışmasız en muhteşem bikiniye sahip” dedi. “Bu çok farklı bir malzemeden. Tom’un bakmasının sakıncası varmı?” diye sordu Brad.

Hala şezlong da oturuyordum ve camel toe sergilemesine devam ediyordum. Yinede bikini altım yerine bikini üstüneki kumaşın kenarını hissetmesine izin vermenin zararını olmaycaktı. Kumaşın bir tarafını göğsümden uzağa çektim. Tom Marc'ın ne yaptığını görmek için havuza hızlıca bakarak kumaşı tuttu. Birkaç kez yavaşça yukarı ve aşağı tarafın uzunluğunu okşadı. Kumaşı, sözde, kontrol ederken göğsüme eli müdahale etmem gereken noktaya gelmemişti.

“Bu bir şey!” Tom heyecanlı idi

“Evet, bu harika değil mi?” Brad davetsiz bir şekilde diğer göğsümün üzerindeki kumaşın kenarını eline aldı.

Onu durdurmamıştım. Tom’un eli  bir göğsündeydi, Brad’in eli diğerinde idi. Yüzümdeki sıcak nefeslerini hissedebileceğim kadar  yakındılar. Sürtünmeyi veya okşamayı mantıklı kılmaya ve mümkün olduğunca sürdürebilmeye çalışarak, benimle ve birbirleriyle malzeme hakkında ve konuşmaya devam ettiler.

“Bunlar ayarlanabilir mi?” Brad farketti.

“Evet,” diye cevap verdim, dürüstlüğüm için kendi kendime küfür ederek.

Göğsümdeki elini bırakmadan diğer eliyle, kumaşı göğsümün dibindeki halkadan geçirdi. Marc'ın daha önce aldığı gibi attı, böylelikle kumaş sadece meme ucumu ve çevresindeki areola kapatacak şekilde gerilmişti. Hipnoz olmuş gibiydim.. 
Bir şey yapmam gerektiğini hissediyordum, kendimi bir şey yapmak için zorluyordum, onlara davetsiz özgürlüklerinin sonuna geldiklerini hissettirmek istiyordum, ama hiç bir şey yapmadım. 
Ellerim yanımda, tıpkı daha önce Sam ve Jake'in tezgahın kenarına tuttuğum gibi şezlongun kenarını tutuyordum. 

“Bu daha iyi görünüyor, sence de öyle değil mi?” dedi gururla.

Yuvarlak göğsümü görmek için aşağı baktım, sadece  göğsümün ortasını kapatan ve aşağıya inen dar bir şerit vardı. Havuzun etrafına baktım, yalnız olduğumuzu umarak. Neyse ki bizden başkası yoktu. Acaba birileri apartman penceresinden izliyor mu diye merak ettim.

“Evet bence de, benim tarafımı yapmama izin ver,” Tom heyecanlanmıştı

Bunun ne kadar daha ilerleyeceğini merak ederek rahat bir gözlemci olarak izlemeye devam ediyordum Kumaş artık gerildiği için tek eli ile ayarlamamıştı. Göğsümdeki eli ile dengelemeye çalıştığında eli meme uçlarıma sürtündü. Şimdi, baş parmakları ve işaret parmaklarıyla aşağı yukarı hafifçe, göğüslerimden çekerek ayarlamaya çalışıyor, bu esnada da göğsüme dokunuyordu. Göğüs uçlarım sertleşmeye ve hassaslaşmaya başladığı anda ellerimi göğüslerime getirip, göğüs önümdeki kumaşı tutmak zorunda kaldım.

"Şimdilik, bu kadar yeter." Konuşurken nefesimi kontrol edemiyordum.

Kumaşı gerdiklerinde her iki taraftan da sadece göğüs uçları ve çevresi kapanmıştı. Düzenlemek için kumaşı kenarlarından gerdirmeye başladım.

“Lütfen,” Brad yalvardı. "Lütfen bunu yapma."

Tom, "Olduğu gibi mükemmel görünüyor" dedi.

Yaptıklarımı bırakarak onlara baktım. Sonra göğüslerime baktım. Hiç bu kadar uygunsuz bir bikini üst görmemiştim. 

Marc, “Evet, ilk başta böyle yaptım” dedi.

Hepimizi şaşırttı. Çocukların oyununa olan dikkati sırasında, onun geri döndüğünü fark etmemiştim ve kesinlikle Tom ve Brad sadece göğsüme baktıklarından onlarda görmemişti. Tom ve Brad bir anda gitmek, kalmak bir şey yapmak veya yapmamak arasında bocalamaya başlamışlardı.

"Tek önemli şey," diye devam etti, "Kumaş tenine karşı daha sıkı oturmalı."

İpi o kadar sıkı bir şekilde geri çekti ki, göğüslerim  dümdüz oldu. Meme uçlarım, şimdiye kadar gördüğümden belirginleşmiş ve ileriye çıkmıştı.

“Mükemmel” diye açıkladı ve daha iyi bir bakış açısı için Brad ve Tom’un yanına geçti.

"Sonunda yüzmeye hazır mısın?" Diye sordu Marc.

Cevap vermek yerine bunu kaçma olarak değerlendirip koşarak suya daldım. Su harikaydı. Nefesimi tutabildiğim sürece su altında yüzdüm. Daha önce, Marc'ın kollarında kendimi güvende hissettiğim gibi, şimdi de suda kendimi güvende, gizlenmiş hissetmiştim. Nefesimin yettiği kadar dipte kalmak istiyordum. Sonunda, mümkün olan en son anda, merdivene çıktım.

Marc ve Brad beni orada bekliyorlardı. Sanki bir yıldızmışım gibi dikkatlice bana bakarak sırıtıyorlardı. Bikinimin dikkat çekici olduğunu biliyordum, ama yoğun bakışları ve hareketli ifadeleri beni biraz şaşırtmıştı. Neden baktıklarını anlayamadan, Marc bana elini uzattı ve bende elini tuttum.

"Teşekkürler" dedim. “Su harika hissettirdi.”

Tom'un sesini duyduğumda ayağım hala merdivenin en tepesinde idi: "Yakala!" Bir frizbiyi  bize fırlatmıştı.

Böylece oyuna başladık. Saat beşi geçmişti ve diğer insanlar gelmeye başlıyordu. Biz onlara aldırmadan oynamaya devam ettik. Brad ve Tom, hoplayıp atlayacağım sekilde frizbiyi yukarı ve yanlara atıyor böylece memelerime ve amıma iyice yerleştiğini hissettiğim bikini altıma bakmaya çalışıyordu. Oyunumuz devam ederken ve diğer insanlar da havuza girmeye başlamıştı. Hepsi dost ve oynamak için istekli gibiydi. Eğleniyordum ve yavaş yavaş bikiniyi tamamen unuttum. Yeni oyuncuların bazı isimlerini oynarken veya frizbi yakalamak için sıramı beklerken onlarla sohbet ettim. Bir şeyin yolunda gitmediğini, azgın bir gencin kaba bir yorumunu duyana kadar anlamamıştım. Utancımı içinde iki katına çıkaran bir şeyi sudan çıktığımdan beri ilk kez bikinime baktığımda anladım: ıslandığında, bikinimdeki malzeme tamamen şeffaftı.
Refleks olarak yapabileceğim tek şeyi yaptım ve eğildim.

Marc frizbi çarptığını düşünerek bana koştu.

“İyi misin? Sorun nedir?” Endişeliydi.

“Kıyafetimi tam görebiliyorsunuz” dedim dişlerimin arasından.

“Evet, ama sadece kuruyana kadar” dedi kayıtsızca.

"Bütün bu insanlar ..."

“Evet, havuzda birçok taraftarınız var” dedi. “Onları şimdi hayal kırıklığına uğratamazsınız.”

Bir elimi sırtıma yerleştirdi, diğer eliyle ise beni hafifçe ağrıyan mideme koydu. Kalabalığın tam görünümünde beni orada tuttu.

“Sadece küçük bir kramp” dedi. “O iyi. Hey, Brad, buraya at.”

Yakalamadım, ama  Marc yine de bana verdi ve ben de büyük bir neşeye attım. Komşularımdan yarım düzinesi şimdi oyunun bir parçasıydı, beni zıplarken izlemekten zevk alıyorlardı. İlk Olimpiyatlarda tıpkı bir Yunanlı gibi, bu  oyunu çıplak oynamak için elimden gelenin en iyisini yaptım.

Marc, havuzdaki kalabalığa katılan her yeni kişiyle şeffaf bikinimden olan kaygımın on kat arttığını görebiliyordu. Marc ayrılma zamanının geldiğini belirterek oyunu sonlandırdı. Yani en azından bizim için.

Daireye geri dönerken ona sarılmıştım: yarısı kalabalık artmadan minnettarlığımı göstermek yarısı da kendimi saklamak için.

“Burası yaşamak için harika bir yer, değil mi?” dedi Marc mutlu bir tonla. “Milyon yıl geçse böyle bir yer bulamazdık.”

“Bu konuda haklısın” diye kabul ettim.

Sonunda evimizin kapısından içeri girdiğimizde çok mutluydum.

“Bu kıyafeti yakacağım,” dedim şaka yapar şekilde gülerek.

“Peki, tamam, ama o zaman bir tane olmayacak” diye alay etti.

Gerçekleri hatırladığımda gülmeyi bıraktım, giyecek çok az şeyim vardı. Marc'ın bütün kıyafetlerim için nasıl düzenlediğini hatırladım, sahip olduğum herşeyi depoya kaldırmıştı. Gözümün önüne çıplak dolabım geldi ve sonra yeni bir dolabın başlangıcı olan özenle sarılmış birkaç paketi düşündüm.

“Yani bu kutulardan birinde başka bir tane yok mu?” işaret ettim.

“Ah, onları merak ediyorsun, değil mi?” Sesi doğum gününde bir çocuğa hitap eden bir yetişkinin sesiydi.

"Evet evet!"

"Önce duş alalım, sonra göreceğiz ..."

"Yarış o zaman!" Yine kıkırdamaya başladım.

Banyoda koşarken soyunuyorduk. Yine bedenlerimiz bir olmuştu. Sam ve Jake in beni çıplak görmesi ve başkalarına teşhir etmesi, Steve ile yaşadıklarımız, havuzda frizbi oynarken komşularımızın şeffaf mayo ile beni izlemesi her ikimizde de afrodizyak etkisi yaratmıştı. Tüm bunları düşündükçe yaşadığım orgazm katlanıyordu. Vücudum hiç olmadığı kadar tüm hücrelerine kadar titrerken amımda ki kasılmalar Marc’ın yarrağını daha çok sarıyor ve tüm damarları hissetmeme neden oluyordu. Duştan gelen suya karışan vücut sıvılarımız bedenlerimizden çıkarken ikimizde yıllardır bu şekilde orgazm olmadığımızın farkında idik.

Duştan çıktığımızda Marc beni büyük bir havluya sardı ve o gün ikinci kez yatağımıza taşıdı. Yüz yüze bakarak birbirimize sarıldık. Son üç gün boyunca onun adına yaşadığım her şeye rağmen, belki de ondan dolayı Marc'a hiç bu kadar aşık olduğumu hissetmemiştim. Beni yavaşça okşuyordu. Yaşadıklarımızı  “geçmiş” veya “gelecek” olarak değerlendirmedik. Bu bizim şu anki tüm hayatımızdı.

Seks en büyük motivasyon kaynağı olsa da, açlık da bir rol oynuyordu yaşamda. Akşam yemeği zamanıydı. Marc ayağa kalktı, dolaba gitti ve kıyafet giyerek geri döndü. Kolunun üzerinde ise kendi giydiği sabahlığa eşleşen bir parça sarılı idi.

"Benim için mi?" mırıldandım.

“Evet! Dene bence seveceksin.”

Marc'ın sabahlığı siyah, en iyi ipeğin siyahıydı ve boynundan dizlerine kadar sarılmış altın işlemeli ejderha gibi mistik bir hayvanı tasvir ediyordu. 

Küçük işlemeli ipek parçasını Marc dan aldım, ilk başta bana sanki 1-2 beden küçük görünmüştü.

"Devam et, giy." dedi Marc beni cesaretlendirmek için

İpek kombinezonu giyerek yanlarından önünü birleştirdim. Fakat buna rağmen göbek deliği hizama kadar inen derin göğüs dekoltesi vardı. Üstelik bol kesimi nedeniyle göğüslerimi ancak kapatabiliyordu. Bel çevresindeki ince cırt cırt ları ile bağlayabilmiştim. Kombinezonun uzunluğu amımım çok az altında bitiyordu. Kalçalarımın alt kısmı ise neredeyse açıkta idi.

"Güzel!" dedi Marc.

“Islandığında şeffaf oluyor mu?” sormayı düşünebildiğim tek şey buydu.

İkimizde bu söze kahkahalarla gülmüştük. Artık karnımız iyice acıkmıştı. 

Mutfağa geçerken, attığım her adımda  traşlı labiama sürünen ipeğin tatlı hafif ve biraz tahrik edici dokunuşunu hissedebiliyordum. Üst kısmını tutup çektiğimde göğüslerimi olabildiğince örtmeye çalışmam ise, aslında hiç pratik değildi. Uğraşmayacaktım.
Daha önce ipek kıyafetim olmamıştı. İpeğin vücuduma değmesi o hafif ve tatlı dokunuşları çok hoşuma gitmişti.

“Yengeç bacakları için su kaynatacağım. Mısırlı salata da ister misin?” Marc her şeyi planlamıştı bile.

Yorgunluk ve uzun günden sonra tıka basa yemeklerimizi yedik ve koltukta akşam yemeği yemek için açtığımız bir şişe şarabı bitirdik. Televizyon açıktı, ancak pazartesi gecesi tüm programlar sıradandı ve sadece bakıyorduk. Telefonum çaldığında hiçbir şey yapmamamız dışında böldüğü bir şey yoktu.

"Merhaba," diye cevapladım.

“Benim. Ally.”

"Nasıl gidiyor?"

“Bayan Thomas’ın yarın bizi görmek istemesi dışında her şey iyi.”

Bir anda oturduğum yerden dikleşmiştim.

"Ona ne söyledin?"

"Liza, yapmalısın ..."

"Oh tanrım hayır!"

“Düşündüğün kadar kötü olmayabilir.”

"Ne demek kötü? Ne dedin? Daha açık konuşurmusun?" dedim aklıma gelen tüm sorularla

“Ona Smith'lerde bana yardım ettiğini söyledim ... 10'da senin almaya geleceğim.”

"Aman Tanrım."

“Marc'a bunun hakkında bir şey söyledin mi?”

"Tabii ki hayır!" Marc'a baktım ve gülümsedim, her şey yolundaymış gibi davranmaya çalışarak.

"Bil bakalım ne oldu?"

"Ne?"

"Steve senden aldığı külodu giyiyordu!"

Gülmeyi bıraktım. Elimi ağızlığın üzerinden tuttum ve Marc'a döndüm. "Ally, Steve'in benim külodumu giydiğini söyledi."

O güldü ve "Ona karşı bunu kullanacağım. Şimdi elime düştü..." dedi.

"Onları geri aldın mı?"

"Külotumu ofisde herkesin önünde çıkarıp bana vermesini istedim."

"Yok artık! Seni şeytan."

“Evet! Fakat görünüşe göre, külodun tüm elastikliğini mahvetmiş, ben de ona benden hatıra olarak saklamasını söyledim. Sanıyorum bana yeni bir çift alacak"

Kahkahaları iki katına çıkardım ve Marc'a ne dediğini söyledim.

“Hey, Bayan Thomas duysa küloduna  olan bağlılığını takdir ederdi” dedi telefona.

“Evet, o ve ben ikimiz de!”

"Seni şeytan!"

"Liza?"

"Evet?"

"10'da hazır olursun, değil mi?"

“Evet” diye mırıldandım.

"Söz mü?"

"Evet söz veriyorum." Çok iç çektim ve telefonu kapattım.

"Her şey yolunda?" Diye sordu Marc.

‘Marc’a Bayan Thomas’ı anlatmak isterdim, balkonumuzda sadece bir havluyla göründüğü için bizi evden atma tehdidinde bulunduğunu, evde kalmamıza izin vermesine nasıl ikna ettiğimi söylemek istedim ama yapamadım. 
Bayan Thomas, Marc'ın asla bilmemesi gerektiğini söylemişti. Ona nasıl daha muhafazakar bir şekilde, her zaman iç çamaşırlarıyla giyinmemi emrettiğini söylemek isterdim ama yapamadım. 
Tekrar külotsuz yakalanırsam beni bir saç fırçasıyla nasıl tehdit ettiğini söylemek isterdim ama yapamadım. 
Ona, küçük orospu çocuğu, Ally'nin ona söylediklerinden dolayı, tekrar evine çağrıldığımı söylemek isterdim, ama yapamadım.’

"evet çok daha iyi" dedim.

Kanepede ona sarıldım.

“Marc, burada gerçekten mutluyuz, değil mi?”

“Bence böyle bir yer bulamayız. Burayı sevdim. Ya sen?”

"Tabii ki."

“Güzel. bence burada mutlu olacağız. Büyük bir kasırga çıkmadıkça da burada kalabiliriz.”

Onu yanağından hafifçe öptüm.

‘Bizim için Bayan Thomas’ın yaratacağı kasırgayı sakinleştireceğim, sadece bizim için,” söz veriyorum’ düşündüm

Bir sonraki telefona Marc cevap verdi.

“Merhaba,” dedi. 
“Hayır, gün boyunca müşterilerle buluşmalıyım,” dedi bir şeye cevaben, sonra eliyle alıcıyı kapatıp bana döndü 
“Sam, gerçek işleri olan yetişkinlerin işlerinden kaçamayacağını anlamıyor ..." 
"Ne?" Telefona dönüp
“Belki.... Bilmiyorum... Soracağım.” Elini telefon mikrofonuna koydu ve bana dedi ki, 
"Sam ve Jake babalarının teknesi ile yapacakları turda onlara katılmanızı istiyor. Sam, Jack ve tanımadığım bir kız daha olacakmış..."

Kafamı salladım, "hayır". “Günümü on sekiz yaşındaki ergen bir grupla geçirmek istemiyorum” diye fısıldadım.

“O da istemiyor” dedi telefona.

Bir saniye daha dinledi ve sonra telefonu bana verdi. "Hayır" diye kafamı salladım. Sanırım kaçış yoktu.

"Merhaba Sam!" En şımarık sesimle.

“Hadi, Liza. Harika zaman geçireceksin, söz veriyorum. Tekne çok büyük ve gerçekten Jake'in kız arkadaşını seveceksin, söz veriyorum.”

“Sanırım son zamanlarda hepimiz birbirimize yeteri kadar söz verdik,” diye güldüm, “değil mi?”

“Hayır, hadi, şimdi. Bu şekilde yapma. Bunun yanı sıra, bir söz sözdür ve Jake'in orada olmana ihtiyacı var.”

"Niye ki?"

“Yarın açıklayacağım. Lütfen?” diye yalvardı en masum olduğunu düşündüğüm sesiyle.

“Hayır, Sam, gerçekten ...”

"Marc ile konuşmama izin ver, tamam mı?"

Omzumu silkerek telefonu Marc'a geri verdim. Bir süre dinledi, ama ne dediklerini tahmin edemedim.

"Evet" dediğini duydum. 
"Tabii ki, peki ... Evet, bu  güzel olur. Tamam, o zaman. On bir otuz. Ona söyleyeceğim." Telefonu kapattı.

Marc bana döndü. Sadece bir parça suçluluk duygusuyla tatlı bir şekilde gülümsedi ve “Bence gerçekten eğlenebilirsin. Bir dene, tamam mı?” Dedi.

Bir şey söylemek yerine ağzımı sadece reddettiğim bir şekilde kıvırdım, omzumu silktim ve suratımı astım.

“Zaten yarın eve geç geleceğim. Sende bu arada güzel vakit geçirebilirsin. Senin iyi zaman geçirdiğini bilmek beni mutlu edecek."dedi.

"Ah evet!" işveli tonda. 
“Beni düşündüğünde beni nasıl görüyorsun?”

Uzandı ve vajinamın kenarına düşen küçük bir parça ipi çekti. Gülümsedi ve göz kırptı.

"Çok kötüsün!" Onu şakacı şekilde yumrukladım.Karşılık olarak beni öptü.

“Bugün işteyken senin Sam ve Jake'in önünde çıplak gezdiğini düşünmekten kendimi alamadım” diye itiraf etti. 
"Gözlerimi kapatıp o akşamı tekrar tekrar  yeniden yaşadım."

Beni tekrar öptü. Üç gün boyunca onunla bunun hakkında konuşmak istemiştim ve şimdi, sonunda konuşma başlamıştı. Fakat nedense bu beni heyecanlandırmış ve biraz strese sokmuştu.

“Yarın Sam ve Jake'le gidersem, beni çıplak görmeyi umut edecekler.”

"Biliyorum."

“Başkalarının önünde çıplak olduğumda ne hissediyorsun?” Diye sordum ve nefesimi tuttum.

Bana küçük bir çocuk gibi baktı.

“Beni ateşliyor ... başka hiçbir şey gibi değil. Sadece bunun düşüncesi bile ...” Elimi tuttu ve kasıklarına yerleştirdi. İpek sayesinde onun ereksiyonunu hissedebiliyordum. "Benden nefret mi ediyorsun?"

"Hayır, hiç de değil." Tatlı bir şekilde gülümsedim ve elimin altındaki sertleşmeye başlayan yarrağını biraz sıktım.

“Sen çok güzelsin, ve ben... sadece sana baktığımda bunu.... başkalarının görmesini sağladığında ... Çok heyecanlanıyorum ... anlayabiliyor musun? Çok güzelsin ."

İltifatlarını sevmiştim, ancak açıklayamadığı açıklaması ile tatmin olmamıştım sanırım, belki de şarabın etkisinin sohbeti yönlendiriyordu. Farklı bir deneme daha yapmak istedim.

“Sam ve Jake ile akşam yemeğinden sonra her şey çok hızlı gelişti.....ve şimdi hala aynı mı düşünüyorsun?”

“Biz ne istediysek o oluyor. Bunun bizimle birlikte yaşadığımız en güzel anlardan birisi olduğunu düşünmüyor musun? Hissetmiyor musun? Zevk aldığını biliyorum. Şimdi bana itiraf edebilirsin.” Dedi Marc yumuşak sesiyle

“Sadece biraz endişelendim ...”

“Hayır, Liza, endişelenme. Hiç bir şey için endişelenme. Kıyafetlerini Sam ve Jake’in önünde çıkarıp atabilmek, güzel ve olabildiğince seksi şeydi. Bundan sonra özgüven ve cesaretin arttığı için, olaylar daha iyi olacak, göreceksiniz . Hatta çok daha harika olacağını tahmin ediyorum."

“Ne kadar ileri gidebileceğimden emin değilim. Benim bir parçam ...”

“Seni geride tutan herhangi bir parçayı bırak. Sadece bırak. Sadece deneyeceğini söyle, tamam mı?”

Kemiğini kaybetmek istemeyen bir köpek gibiydi. Cevaplamakta tereddüt ettiğimde, beni eriten bakışını attı.

“Tamam,” Ona gülümsedim, 
“Denerim.”

"Deneyeceğinize söz veriyor musunuz?" Şarap sanırım onu tekrar ettiriyordu.

"Evet söz veriyorum."

Marc bana sarıldı.

“Marc, telefona Sam'e 'bu çok iyi' derken ne demek istedin?”

Bana baktı ve gülümsedi, sonra özellikle şefkatli olduğu zamanki alışkanlığı ile yüzümün yanındaki saçımı okşadı.

"Verdiğin sözlerin ona altın kadar iyi olduğunu söyledim."

“Ve sence her zaman sözlerimi tutmalı mıyım?”

"Tabii ki aptal."

Beni aldı ve yatağımıza götürdü. Aklında ne olduğunu biliyordum ve "Vino Veritas” dediği gibi Şarapta gerçek yatmaktaydı.

Ertesi sabah uyandığımda zaten dokuzu geçiyordu. Elimi uzatıp karnımın üstünde gezdirmiştim. Sabahları çıplak uyanmak hala garip bir duyguydu: 
hayatım boyunca üst üste ikinci gece çıplak uyumuştum. Kendi kendime gülümsedim, neden bu harika hissi keşfetmemin bu kadar uzun sürdüğünü merak ettim. Son birkaç gündeki keşiflerimi düşündüğümde tekrar gülümsemiştim.

Artık, gün ile yüzleşmek için er ya da geç yataktan kalkmam gerektiğini anlamaya başladım. Bayan Thomas ve Sam aklımdan çıkmıyordu. Tıraşa ihtiyacım olup olmadığını anlamak için elimi amımın üzerinde gezdirdim. Ama. 'Önce kahve,' diye düşündüm.

Mutfağa çıplak gitmiştim. sanıyorum çıplaklığa hızlıca alışıyorum diye düşündüm. Marc'ın daha önce yapmış olduğu kahveden kendime bir bardak aldım. Kahvenin aromasını içime çekerken sabah rutininde eşi için bir şeyler yapan adamı sevdiğimi düşünüyordum. Sabah uyandığında kahve yapmış, sessizce biraz ev işi yapmış. Böyle bir adamı sevilmelidir.

Marc'ın benim için özenle katlandığı gazeteye göz atmak için tezgah yanındaki tabureye tırmandım. Başlıkları inceledim ve kahvemi yudumladım. Bardağımı tezgaha bıraktığımda, koli bandının dünden beri hala tezgahın üzerinde olduğunu fark ettim. Marc'ın bant hakkında ne düşündüğünü ve tezgahı sildiğinde neden çıkarmadığını merak ederek biraz kızardım. Çıkarmak için şeritlerden birinin kenarını kaldırmaya başladım, ancak durdum; Geri yapıştırdım. Kendi kendime gülümsedim.

Gazeteyi bir tarafa koydum ve elimde bardakla tezgahın üzerine çıktım, bacaklarım kenardan sarkıtarak iki bant şeridinin dışına çıkıncaya kadar açtım. Aynı pozisyondaydım. Yüksek sesle güldüm. Kahvemi içtim. Sam ve Jake’in beni bu şekilde gördüklerinde benim hakkımda ne düşüneceklerini merak ettim, zorlamadan bile pozisyona geçmiştim bile. Bu pozisyonun bana getirdiği güzel zamanları hatırlıyordum: orgazm, daha fazlası için yapılan yaltaklanmalar ve amıma verilen son öpücük. Sam, anlaşmamızı yorumlamada çok dikkatli, ustaca ve yaratıcıydı. Anlaşmamızı hatırlatmıştım, kibarca sorduğunda beni dudaklarından öpebileceğini dediğimde bunu amımın dudakları olarak nasıl yorumladığını hatırlamak beni hafifçe ürpertmişti. Yine de bu şekilde anlamasına sevindiğimi düşünüyordum. Yine de ona söylediğim sözlere dikkat etmem gerektiğini kendime hatırlatmalıydım.

Aklımda bir gün önce Sam ile yaptığımız telefon görüşmesini geldi. Belki de beni yine aynı anlaşmanın başka parçası olduğunu söyleyerek çıplak bırakmayı deneyeceklerdi. Bir anda beni nasıl çıplak bir şekilde dışarı atmak üzere olduklarını o anı hatırladım, 'söyledikleri her şeyi' yapmaya söz verdiğimi de... 'Evet galiba, beni tekrar çıplak görmek istemelerini bekliyordum ve Marc bunun için çok heyecanlanmıştı, ama ya verdiğim söz, söyleyecekleri her şeyi yapmam, yani tam anlamıyla? Bu sadece an, oyunun bir parçası olarak söylenen bir şeydi, ' kendi kendime düşündüm. “Elbette böyle bir sözün sadece dünün tuhaf oyunu için olduğunu, daha fazla bir şey ifade etmediğini fark etmeleri gerekiyor” dedim. 'Makul bir kişi dün olanların devam etmesini beklemezdi!'

Dünkü pozisyonda otururken kendime baktım. Aklımın “hayır” dediği fakat vücudumun tam tersi bir şekilde hareket ettiğini farkettim. Kendi ıslaklığımı hissetmek için elimi bacak arama koydum. "Aman Tanrım!" diye bağırdım. Oldukça ıslanmıştım.

Kahvemi bir yudumda bitirdim ve tuvalete gittim. Tezgahın üzerinde, üzerinde Marc’ın notu olan bornoz ve bikinim vardı. "Tekne kıyafetleri - Eğlen!"

O zaman hatırladım ki hiç kıyafetim yoktu. Her şeyin halüsinasyon olup olmadığından emin olmak için dolaba baktım. Kilitli kayar cam kapının ardında, dün öğle yemeğinde giymiş olduğum kombinezon ve  giysi çantasını asmıştım. Çekmeceli dolapta, açılmamış paketleri ile kıyafetler vardı. Kapıyı test ettim; Hayır, kilitliydi. Dolabın Marc'ın eşyalarının olan tarafını açmaya çalıştım, ama kilitliydi. Gömleklerinden birini bile alamayacaktım. 'Ah, tanrım' Sessizce mırıldandım, dün akşam yemeğinden sonra daha fazla paket açmadığım ve Marc'a dolabı benim için açık bırakmayı hatırlatmadığım için kendime küfür ettim. Ona dolaptaki kilitleri sormayı düşünmemiştim bile. 

Günü amımı ve göğüslerimi açıkta bırakan o bikini ile geçirmek zorunda kalacaktım. Sabahlık elbette biraz yardımcı olabilir, ancak vücudumu tamamen kapatmayacaktı. Bayan Thomas’la görüşmemi düşündüğümde panik duygusu içimi sardı, ayrıca öğleden sonra Sam, Jake ve kız arkadaşıyla. "Düşün, hadi kızım, düşün!" Kendime bağırdım, bir plana ihtiyacım vardı.

Durumumun karmaşıklığı dururken hazırlanmak için tuvalete geri döndüm. Tıraş bıçağını aldım, yeni bir bıçak taktım, jeli buldum ve bacaklarım yayarak tuvaletin kenarına oturdum. Tüm labia mı kaplayana kadar soğuk jeli sürdüm. Güzel ve hoştu. Cildi gergin çektim ve traş olmaya başladım. Bıçağın işini yaptığından emin olmak için traş alanının üzerine parmağımı koydum; pürüzsüzdü. Her kattaki her tüyün tamamen gittiğinden emin oldum. Uyluklarımın iç kısımlarını ve kasık kemiğimin üstünden geçtim. Klitorisimde kalan tüyleri aradım ve hepsini temizledim. 'Bugün acaba kaç insan bunu görecek?' kendi kendime sordum.

Sonra bacaklarımı ve koltuk altlarımı aynı dikkat ile traş ettim ve sonra duşa atladım.

Duşumu bitirdikten sonra, havlu için askıya uzandım. Malesef çok küçük bir el havlusu dışında başka bir havlu yoktu. Neden daha önce farkedememiştim ki? Bütün havluların nerede olduğunu merak ederek küçücük havlu ile kurulandım. Dolaşacak kadar kuru olduğumda, çamaşır dolabına gittim. Kilitliydi! İnanamadım. 'Neden giysi dolabına kilit yaparlar ki?' Kendime sordum. Kirli çamaşır sepetine ama orada da bir şey yoktu. Dolaba yeniden gittim: orada Marc'ın bölümünde kilitli kapının arkasındaydılar.

Sonunda bana aramaktan pes ettim. Marc'ın benim giymemi istediği şey dışında, dairenin tamamında benim için uygun bir şey yoktu. 5 - 10 cm daha büyük olan her bez parçası kilit altındaydı. Marc’ın istediği şeyleri giymek ya da hiç giymeden gitmek. Bu “çıplak oyun” a seks hayatımıza renk katmak için katılmaya gönüllü olmuştum, ama şimdi seçimlerimin sınırlı olduğu fark ediyordum. Öyle yada böyle oyuna devam edecektim

Gerçekten sinirlenmeliydim, ama bunun yerine şaşılacak şekilde bir miktar rahatlama hissediyordum. Bana seçenek bırakmayarak oyundaki disiplinimi sağlıyordu. Yapabilecek tek şey taleplere cevap vermemdi. Marc oyunu bu şekilde kolaylaştırıyordu. Ona deneyeceğime söz vermiştim ve bu şekilde başarımı garanti ediyordu. Ayrıca uygunsuz bir şekilde giyinme ya da hiç giymeme şansımı üstel bir dereceye kadar arttırıyordu.

Dolabın önünde dikilip, durumu analiz ederken, kendimi çok çıplak, savunmasız hissetmeye başlamıştım. En azından denemek için oluşturduğum motivasyonum zayıflıyordu. Hemen banyoya koştum ve kombinezon ve sabahlık arasındaki kıyafeti üzerime geçirdim. 

Ally gelmeden önce, hazırlanmak için, sadece kaç dakikam olduğunu görmek için saate baktım. Dişlerimi fırçaladım. Dudak parlatıcımı sürdüm. Saçlarımı taradım. 

"Merhaba, Liza."

“Seni korkutmadım umarım? Kapının kilidi açıktı, ben de içeri girdim.

"Sanırım buna alışıyorum." dedim gülümseyerek. Bayan Thomas’ın küçük orospusunu kızdırmak istemiyordum.

“Çabuk ol ve giyin,” dedi. “Hemen çıkmalıyız.”

“Ben bu bikiniyi ve sabahlığı giyeceğim... ” demiştim, sanki, o an giymek için dünyadaki en mantıklı şeylermişcesine.

“Hm” diye yanıtladı. "Sence ... değil mi?"

"Bak," Kısa kestim onu. 
“Bu, Marc'ın benim için bugün giymemi istediği şey,  yani giyebileceğim tek şey bu. Anladın mı?”

Gözleri patlarak bana baktı.

"O koydu ..."

“Beni duydun. Şimdi, önce işemek zorundayım. Tartışacak mısın yoksa yardım edeceksin mi?”

Teklifimin onu susturacağını biliyordum. Üzerimdekini çıkarırken bana bakmaya devam ediyordu. Gözleri meme uçlarıma kilitlenmişken ıslandığımı hissediyordum. Klozete oturdum.

"Ben yardım edeceğim!" Yanıma geldi ve diz çöktü, yardım bahanesi ile işerken vajinama ilk defa görmüşçesine bakıyordu. Neden zevk aldığını anlamamıştım. İşim bittikten sonra bir kağıt ile vajinamı tamamen kuruladı ve temizledi.

"Tanrım, bu iyi oldu! Liza, bensiz yapma" dedi.

"Deneyeceğim." Gülümsedim, bunların Marc'a söylediğim aynı kelimeler olduğunu hatırlayarak.

Bikinimi giyip kumaşı gerdiğimde ortaya çıkan vajina dudaklarım Ally’i büyülemişti.

“Bikiniyi ilk gördüğümde en çok alt kısmını beğeneceğini düşündüm” dedim. "İstersen malzemeyi hisset."

Ally dizlerinin üzerine çöktü ve Marc'ın Brad'in havuzda yaptığı gibi işaret parmağını amımla kumaş arasına soktu. Kumaşı parmağıyla işaret parmağı arasında hafifçe okşadı ve bıraktı. Kumaş elastik biçimde aynı yere gelip yerleşmesini hiptonize olmuş gibi izlemişti.

“Tamam, üstümü benim için geri bağla ve gidelim” dedim.

İpleri arkadan gevşek bir şekilde birbirine bağladı ve bikini cup’ları sıkı bir şekilde bağlandığında ki gibi gergin değildi ve göğüslerimi oldukça normal şekilde kapatmıştı. Sabahlığımı bikinin üzerine giydim ve aynaya baktım. Gülümsedim, eğer dikkatle hareket edersem kasıklarımdaki camel toe çok belirgin bile olmayacaktı. Ally ile birlikte daireden çıktık.
...
Hizmetçi Martha kapıyı açtı ve bizi daha önce olduğu gibi aynı odaya kadar eşlik etti.

"Kanepeye bakacak şekilde durun" diye girdiğimizden beri ilk kez bize hitap etti.

Birbirimize destek olmak için Ally ve ben birbirimize baktık. İtaat etmemiz gerektiğini biliyorduk. Başka seçeneğimiz var mıydı ki? Yan yana koltuğa bakacak şekilde oturduk.

"Bayan Daniels, bayan külotlarınıza bakmak istiyor. Lütfen külodunuzu çıkarın ve götürmem için bana verin."

“Benn… Ben mayo giyiyorum” diye durdum.

"Artık ne giymişseniz onu götürürüm" diye cevap verdi bir sabırsız bir monotonlukta.

"Fakat..."

Protestolarım Marta’nın başı ile masayı işaret etmesi ile kesildi. Gözlerini takip ettiğimde, saç fırçasını görmüştüm.Sabahlığımın kuşağını açtım. Bikini altımı sabahlığın içinden ve kuşağı tekrar bağladım. Bikini altımı tepsinin üstüne tam ortaya bıraktım. 

Martha odayı terk edince Ally ve ben bir kez daha yalnız kalmıştık birbirimize baktık fakat  ikimiz de bir kelime söylemeye cesaret edemedik. Martha bikini altım olmadan geri döndü.

“Madam benden bir dakika içinde size katılacağını söylememi istedi. İçeri girdiğinde, yalnızca konuşmanız istenildiğinde konuşacaksınız ve her cümle sonunda 'hanımefendi' diyeceksiniz. Onun her emrine itaat edeceksin ve sana vermeye karar verdiği cezaları kabul edeceksin, bu şartlar senin için uygun değilse, gece vakti gelmeden evden çıkıp binadan ayrılmalısınız. İçinizden biriniz ayrılmaya karar verirse, diğeri takip etmek zorunda kalacak. Aramızda iletişim olmamasını sağlamak için burada kalacağım. Karar vermek için otuz saniyeniz kaldı. "

Ally'nin aklından neler geçtiğini bilmiyorum, ama ben çok korkmuştum. İrademe hakim olamayıp şartları yerine getiremeyeceğimden korktum. Ally'nin panikleyip kaçacağından korkuyordum. Ally'ye bakmadım, bunun iletişim olarak yorumlanabilirdi. Marc'a konsantre oldum ve nefesimi tuttum. Başka bir seçeneğim olmadığını biliyordum. Dairemizi korumak için ne gerekiyorsa yapmaya karar verdim.

Bayan Thomas odaya geldi ve Ally ile bana doğru yürüdü. Bizi yukarıdan aşağıya süzdü ve önümüzdeki kanepeye oturdu.

“Bornozunu çıkar” dedi bana.

Hiç bir söz söylemeden denileni yaptım. Martha'nın bize söylediği gibi itaat etmekten hoşlanmıştım. Saniyeler içinde sabahlığımı çıkarıp elime aldım. Martha bana doğru yürüdü ve benden aldı, bir kez daha odanın diğer tarafına çekildi.

Bayan Thomas benim çıplak vücudumu süzüyordu. Birkaç saniye hareket etmedi.
“Gel, kucağıma uzan, nasıl olduğunu biliyorsun,” dedi bana tatlı bir şekilde, neredeyse sevgiyle.

Sesinden kokmama rağmen, hızlı hareket ettim. Yüzümü yatırdım, kalçamı kucağında ortaladım. Kanepe bacaklarımın ve vücudumun her iki tarafına da  yer açacak kadar uzundu. Yüzümü, minderin içine gömdüm. Sol elinin sırtımın üstünde durduğunu, sağ elinin kalçamı hafifçe okşadığını hissettim.

"Ne sıklıkla tıraş oluyorsun canım?" diye sordu.

"Her iki günde bir sanırım."

Sağ kalçamda acı bir tokat hissettim.

“Her cümleyi 'hanımefendi’  ile bitireceksiniz, anladın mı?” Martha'nın sesini duydum. "Tekrar dene!"

“Her iki günde bir, hanımefendi,” Tekmil veren asker gibi bağırmıştım.

"Amında  mükemmel bir iş çıkarmışsın" derken bacaklarımı ayırdı, 
"ama burada bazı kılları unutmuşsun." Elleri ile popomun etrafındaki alanı parmağıyla daire içine aldı, ardından bir kaçını çekti. 
“Martha, bana cımbız getir!”

Şoktaydım. Vücudumdaki her kas, açıklığımın yakınındaki ince kıllarla oynadığını hissettiğim için gerildi. Hayatımda daha önce hiç orada dokunmamıştım. Şimdi ise bu kadına kıçımı sergiliyordum. Onun bu incelenmesinden dolayı utanmıştım. Yüzümü daha da minderin içine gömdüm.


Hemen koparmaya başlamıştı. Bunlar hiç alınmayan derin kökleri olan inatçı kıllardı. Her çekişinde hafifçe sarsılıyordum, ancak Bayan Thomas bunu hiç umursamadan çektikçe hızlıca bir sonraki kıla ilerliyordu. Sol eli ile kalçalarımı geriyor ve popomdaki kılları tespit edip çekiyordu. Bir noktada benim göt deliğime parmağını bastırdı. Hissettiğim duyguya inanamadım! Acıtmak yerine, gıdıklayan öpücük gibiydi. Parmağının orada kalmasını istemiştim.

Smack! ı.

"Rahatlayın!"

"Evet hanımefendi," Minderin içine bağırdım.

Epilasyon devam etti ve ağrı artmaya başladı. Büyük bir at sineği beni tekrar tekrar ısırıyor gibiydi. Sızlamaya başlamıştı ama o bana aldırış etmiyordu.

“Her seferinde bir çift yapacağım; daha hızlı olacak” dedi.

Acı iki kat daha kötüydü ve ben sarsılmaya devam ettim.

Smack! Daha sert vurmuştu. Tokat ile istemsizce kasıldım.

“Ally! Omuzlarını aşağı indir. Martha! Bacaklarını aşağı indir!”

Ally ve Martha'nın beni kanepede sabitlediği anda birkaç kılın bir anda çekildiğini hissettim. Vücudum sarsıldı ama Ally ve Martha sayesinde hiçbir yere kıpırdayamadım. Baş parmağı ve eliyle , Bayan Thomas'ın kalçamı çok açtığını, deliğimin gerildiğini ve açıldığını hissettim. Tam orada ölmek istemiştim. Tam deliğin üzerinde çekme hissi duydum. Çok acımıştı. Gözümden yaş geldi. Deliğimin etrafında hiç dokunmadığım tüyler ardı ardına çekilmeye başladı. Acıdan kendimi kasmaya nefes alabilmek için iki çekim arasını beklemeye başlamıştım.

"Hepsi bitti!" sonunda bağırdı. 
“Sence bu daha güzel olmadı mı, Ally?”

"Evet hanımefendi." Ally'nin kısık, sesini duydum.

“Biliyor musun, bence bundan böyle bu senin işin olmalı. Bu kılları her zaman sen alacaksın, tamam mı?”

"Evet hanımefendi," diye cevapladı Ally.

"Liza, bu işe gönüllü olduğu için Ally'ye" teşekkür ederim "de."

"Teşekkürler Ally" dedim itaatkar bir şekilde.

“Güzel, güzel” dedi Bayan Thomas.

Şimdi kalçalarımı ovuşturuyordu ve acı azalmaya başlamıştı.

Kaslarımın gevşemeye başladığını hissedebiliyordum. 

“Şimdi, evden çıkıp çıkmayacağınız hakkında konuşalım, olur mu Liza?”

“Evet hanımefendi” diye bağırdım.

"Ally, ayağa kalkabilirsin canım. Liza’nın artık onu tutmana ihtiyacın yok."

Hem Ally hem de Martha'nın beni serbest bıraktığını hissettim.

“Ally bana külotunu bir barda çıkardığını söyledi. Bu doğru mu Liza?” Sesi bal gibiydi, tatlı ve yavaş akıyordu.

“Evet hanımefendi” diye cevap verdim ve hayattaki en büyük zevkimin o küçük suratı boğmak olacağını düşündüm.

“Peki, bunu neden yaptığını bile sormayacağım aptal kız.” Sesi çok tatlıydı, kulaklarıma inanamadım. 
"Sebep ne olursa olsun," diye devam etti, 
"Saç fırçası ile cezalandıracağım. Şimdi, dün havuza oldukça açık bir mayo giydiğini duydum. Bu, o mayo mu?"

"Evet hanımefendi."

“Pekala, bana fena görünmüyor. Üst kısmı göğüslerini güzelce kapatıyor ve alt kısmı tahmininden çok daha büyük bir arkaya sahip. Dünkü bikini takımının bu olduğundan emin misin?”

“Evet hanımefendi” dedim tekrar, kafasının karışmasından zevk alarak. Bu benim şanslı günümdü, tabii kimse bikinime su dökmediği sürece.

“Pekala, sanırım bazı raporlara güvenilmez, ha?”

"Hayır hanımefendi."

“Ally bana Smithlerin kira sözleşmesini imzalamasında aracı olduğunu söyledi. Bunun için sana teşekkür etmek istiyorum Liza.”

"Benim için zevk hanımefendi."

“Öyleyse, burada neyimiz olduğunu özetleyelim. Smiths'e yardımın için sana borçluyum, oldukça açık bir mayo giymekle suçlanıyorsun ama sanırım bu haber pek güvenilmez, ama bir barda uygunsuz davranışlar olduğunu kabul ediyorsun.”

"Evet hanımefendi."

"Peki, düşüneyim ..."

Parmakları arka deliğimin üzerinde geziyordu. Birden hafifçe deliği sıktı. Bastırdı, sıkıştırdı ve onunla oynadı. Yan odadaki telefon çaldığında, Martha cevap vermeye gitti ve gelip “Moskova, hanımefendi” dedi.

“Ally'nin yanında dur ve beni bekle” dedi.

Çabucak kalktım, diğer odaya girdi ve kapıyı kapattı. Ally'ye baktım ve o da bana baktı. Hiçbirimizin konuşmaya izin verilip verilmediğinden emin olamadığı açıktı, bu yüzden sessiz kaldık. Martha bir dakika sonra odaya geldi, tepside bikini altımı ve sabahlığımı taşıyordu.

“Bayan Daniels'ı yarın saat 10'da geri getireceksin,” dedi Ally. "Bayan yirmi beş şaplak vurulmasına karar verdi. Şimdi çıkın."

Martha tepsiyi bıraktı ve odadan ayrıldı.

Eşyalarımı tepsiden aldım. Kapıdan olabildiğince hızlı bir şekilde çektim. Elimden geldiğince hızlı yürümeye başlamıştım. Etraftakilerin bakışlarını hissediyor laf atmalarını duyabiliyordum ama dinlemedim. Daireme mümkün olduğunca çabuk dönmem gerekiyordu. Belimden aşağı çıplak olmam umrumda değildi. Ally'nin şikayet etmesi umrumda değildi. Eve gitmem gerekiyordu ve Ally'nin benimle birlikte olmasını istiyordum.Bahçe ile uğraşan bahçıvanı geçerken şaşırmış şekilde bize baktığını farkettim. Umursamadım.

Ally'yi dairemin kapısından ve doğruca mutfağa sürükledim. Elini tuttum ve elini kalçalarımın arasına götürdüm. Parmağını alıp deliğimin üstüne bastırdım.

"Orada tut. Hareket etme!" Çılgınca bağırdım.

Gözleri büyüdü ve çenesi düştü, ama ona söyleneni yaptı. Tezgahtan zeytinyağını aldım. Alt çekmeceyi doğru parçayı bulana kadar karıştırdım:  baş parmağım kadar kalın, yuvarlak, plastik saplı bir spatula. 

Eğildim. Ally, zeytinyağı şişesini açıp popomu ve spatulayı yağladım. Spatulayı Ally'ye verdim.

"Yap!" diye emrettim

Endişeyle, Ally sapın ucunu deliğimin önüne koydu fakat hareket ettirmedi.

"İttir!" Bağırdım. "İt şunu!"

Baskı uyguladı ve götümdeki kasların yavaşça açıldığını hissettim. Ucu içeri girdi, sonra daha fazla baskı uyguladı. Ally’i cesaretlendirmek için. 
“O spatulayı tamamen götümde hissetmek istiyorum!” diye bağırdım. Ally, tüm sapı içimde kaybolana kadar itti.

"Pompala!" Bağırdım.

Yavaşça içeri sokup çıkarmaya başladı, sonra periyodu hızlandırdı. Elim klitorisime gitti öfkeyle sıktım, ovaladım ve okşadım. Başımı sallıyordum, saçlarım masaya çarpıyordu. Yanıyordum. Kontrolden çıktım. Vücudum sarsıldı. Amımdan gelen zevk suları elime, bacağımdan aşağıya süzülüyordu. Dizlerimin titremesini engelleyemiyordum.

Ally, tanık olduğu en güçlü orgazm kasılmalarını gördüğünde, spatulayı tamamen gömülü bırakarak pompalamayı bıraktı ve geri adım attı. Vücudumun sarsılmasını ve spazmların izliyordu. Sonunda aniden durdum ve nefes nefese masaya çöktüm. Vücudumun orgazm nedeniyle normale dönmesini bekledim. Ally dona kalmıştı.

Böylece bir iki dakika geçti. Ally, ortalığı temizlemenin zamanı geldiğini düşünerek spatulayı çıkarmak için bana yaklaştı. Uzandığı anda elini yakaladım.

"Hayır, bırak onu." Dedim. 
“Sadece olduğu yerde bırak. Ayağa kalkmama yardım et.”

Ally kolumdan tuttu ve diğeri ile masadan destek alarak doğruldum. Yaşadığım orgazm nedeniyle ayaklarım beni taşımak istemiyordu. Yavaş yavaş ayağa kalkmıştım. Spatulanın düz kısmına yer açmak için yürürken bacaklarımı biraz açmam gerekiyordu.

"Duşa almama yardım et" dedim.

Yavaş yavaş, çok yavaş yavaş, banyoya yürüdüm. Ally duş perdesini çekti ve duş teknesine girmeme yardım etti. Bikini üstümü çıkardı ve kıyafetlerini ıslatmamaya dikkat ederek ayakta durdu, suyu açtı. Yavaşça suya döndüm, hareket ile spatula içimde hareket etmişti. Kendimi kabinin duvarına yasladım ve vücudumun kıçımdaki yeni hissi alışmasına izin verdim. Suyun kalçalarımın ve bacaklarımın arasından akışını hissettim. Su ve sabun ile yağı nazikçe sildim. Tüm vajinal suları yıkadım; cildim sabun ve sudan gıcırdıyordu.

“Liza, işe gitmeliyim.” dedi Ally

Suyu kapattım.

"Kurumuma yardım et," diye cevapladım. Beni kuruladı.
"Yatağa gitmeme yardım et," talimatını verdim.

Yatak odasına yürüdüğümde spatula içimde daha derinlere gömüldü. Yan yatıp spatulanın düz kısmının kuyruk gibi çıkmasına izin verdim. Çarşafı üstüme örttüm. Ally'den uzaklara, duvara doğru baktım.

“Liza, şimdi gerçekten gitmeliyim.”

“Tamam,”dedim.

“Seni sonra kontrol ederim, tamam mı?”

“Tamam,” diye cevapladım.

Ayak seslerini odadan çıkarken dinledim. Garip bir yalnızlık hissettim, ancak bundan memnun oldum. Spatulanın, götümdeki dolgunluk ve baskısı üzerine kendimi yoğunlaştırdım. Orada donuk bir acı vardı, ama iyi hissettiriyordu. Onu çıkarmak istedim sonrasında sonsuza dek orada tutmak istedim. İçimdeki çelişkili duygu ve hislerin farkındaydım ve onları uzlaştırmayı başaramadım, onları anlamak için elimden geleni yaptım. Gözümün önüne yaşadıklarım geldi. Kendimi tanıyamadığımı anladım. 'Halkın etrafında çıplak dolaşan, şaplak seven, insanların içinde işeyen, mutfak gereçleri ile seks yapan bu kişi kim?' Kendime inanamıyordum. Marc’ın beni diğerlerinin önünde çıplak görmek istediğini fark ettiğim o ana kadar düşündüm ve elbisemin ilk kez Sam ve Jake’in önünde çıkardığım o anı yeniden yaşadım. Bundan önce hayatımın nasıl olduğunu hatırlamaya çalıştım, ama çok zordu; geçmişe ve geleceğe dair eski vizyonum, kıçımdaki ağrı ve meme ucumdaki acı... Gülüp gülmeyeceğimi bilmiyordum ama ikisini de yapmak istiyordum.

Çarşaf yanağımı gıdıkladı ve birdenbire Marc'ın her şeyi düşünemediğini fark ettim. İnsanların beni izlemesini, özel bedensel işlevlerimi yaparken mastürbasyon yapmasını, şaplak ile cezalandırılmayı, tüm bunların sonucu midemdeki düğümü bırakıp gidebilirim. Gidebilirim ve ...

"Liza, uyuyor musun?"

Sam'in sesiyle hafifçe zıpladım. Hemen elim spatulaya çarşafın altına girdi ve gizlice içimden çıkardım. Hiçbir şekilde Sam'in bunu öğrenmesini istemiyordum! Spatulayı vücudumdan uzağa, çarşafın altında bir şey olduğuna dair şüphe uyandırmadan ittim ve ana hatlarının belirlenmesini önlemek için elimi üzerinde tuttum. Ona doğru döndüm ve sırt üstü uzandım, ona baktım. Boş hissettim, yokluk, hiçbir şey.

"Unutmadın, değil mi?" hayal kırıklığına uğramış görünüyordu

“Hayır, tabi ki unutmadım”
“Beklerken sadece dinleniyordum.”

"Liza, sana 'merhaba' öpücüğü verebilir miyim?" Dün söz verdiğim gibi nazikçe ve kibarca talep etmişti. Sessizce baktım... Çarşafı üstümden attım. Bacaklarımı açtım, amımı açığa çıkardım.

Sam kafasını indirdi ve dudaklarını labiama bastırdı. Bir elimi spatula ile dikkatlice hareket ettirdiğim için, başının arkasını serbest elimle hafifçe bastırdım. Sam elimin dokunuşuyla cesaretlendi ve dili ve dudakları ile birkaç kez yukarı ve aşağı hareket ederek bana oral seks yapmaya başlamıştı. Dudakları ile hafifçe klitorisimde öptü ve emdi, amımda sıcak nefesini  hissediyordum. Göğüs uçlarım büyüdü ve uyluk kaslarım gerildi. Ellerimi başının yanlarına getirdim ve orta parmaklarımı olabildiğince kulaklarını tuttum. Dili ile içimi doldurmasını istercesine kafasını bastırmıştım ki dişlerinin klitorisime temasını hissettim. Bu dokunma ile hafifçe sıçramıştım ki....

Sam kendini geri çekip oturdu.

“Ben… Üzgünüm. Sana zarar mı verdim?” diye sordu, sesi titriyordu.

Gülümsedim ve başımı salladım.

“Tam tersi,” dedi rüya gibi bir sesle.

"Ah, güzel ... Korktum ben ..."

“Güzeldi” diye temin ettim.

"Liza, senin için bir hediyem var. Bana bileğini ver."

Çarşafı ayağımın etrafından çekti ve ben bileğimi ona kaldırdım. Sam cebinden bir kimlik bileziği gibi görünen şeyi çizdi; ortasında düz, yuvarlak bir altın parçası olan altın bir zincir vardı. Diğer cebinden küçük bir pense aldı ve iki uç bağlantısını ayak bileğimin etrafına bağladı: toka yoktu. Hemen çıkacağının tek yolunun, daha büyük bir pense ve sahip olduğumdan daha fazla güç olduğunu fark ettim.

"Beğendin mi?" O sordu.

Uzanmış bacağımı uzağa hayran bir şekilde ve başka şekilde büktüm.

“Yazıyı oku” dedi.

Yatakta oturduğum anda çarşaf üzerimden düştü. İlginç bir şekilde içgüdüsel olarak ellerim göğüslerime gitti. Topuğum neredeyse kasıkma değene kadar ayağımı kendime doğru çektim. Altın parçanın düz kısmı tam olarak görünüyordu, ancak küçük harfleri okumak için kıvrılmam gerekti. Madeni para büyüklüğündeki altın parçanın dış kenarından başlayarak, bir salyangoz kabuğu gibi içe doğru dönen "Herhangi Bir Şey", "Sınırsız," "Her Zaman" ve "Söz veriyorum" kelimeleri yazılmıştır. Sam'e baktım.

“Bunu bu sabah yaptırdım. Böylece her zaman hatırlayacaksın” diye açıkladı, 
“dün ne söz verdiğini biliyorsun.”

“Hımm, evet, hatırladım” diye cevapladım. 

"Ama dün gece telefonda, yaptığın anlaşmayı unutmuş gibisin.

"Birkaç söz hatırlıyorum: yatak odasının balkonunda çıplak dolaşmak, Marc eve gelene kadar tezgahta oturmak, beni öpmek için ..."

“Bahsettiğim bu değil!”

"Ne demek istiyorsun?"

“Anlaşma buydu.” Halhal üzerindeki kelimeleri işaret etti. "Söylediğimiz her şeyi söyleyeceğimiz sürece, söylediğimiz her şeyi yapacağımıza söz verdiniz. Hatırladın mı?"

“Dünün vaatleri ...” Yavaş yavaş en kötü korkularımın gerçekleştiğinin farkına vardım.
"Dünkü vaatler dün yapıldı, sadece dün için değil, vaat edildi." Sam yarıda kesildi. 
"Altın gibi bir söz sonsuza kadar sürecek."

Marc'ın "altın kadar iyi" sözlerini hatırladım ve bu halhalın bir olayı hatırlatmak yerine, onu sürdürmek anlamına gelmediğini anladım. Sam’e olan borcumun ve dünkü sözlerimin bazı görevlerin bitmesiyle sonuçlandığını sanmıştım, ama şimdi bana sözümün ne zaman olursa olsun her görevi yerine getirmek olduğu söylenmişti. 

“Tahahütler ...” Tekrar başladığımda mırıldandım, düşüncelerimi toplamaya bazı konuları tartışmak için konuşmaya çalışarak.  

“Sözün altın kadar iyidir. Marc'ın söylediği şey buydu.” Sam yine beni uyardı. 
"Sözleriniz altın kadar değerli mi? Güvenilir kişi misin?"

"Evet tabi ki..."

"Bu yazan şeylere söz verdin." Sam halhalı işaret etti.

"Yapamam ..."

"Jake ve ben bu kelimeleri hatırlıyoruz. Sözünü tutuyor musun?"

"Evet, elbette, ben ..."

“Söz verdiğin şeyi yapacak mısın?”

Oradaydı. Savaştığım soru buydu. Sözlerim....  
Bu kocasıyla bu inanılmaz oyunu oynayan ve dışarıdan bu oyuna oyuncuları davet eden bu yeni yaratığın ruhuydu. Marc'a istediğini yapmaya çalışacağıma söz verdim. Açıkça istediği şeyi, istediği zaman, istediği kadar yapak içinde Sam'e söz verdim. Bunlar gerçekten sözlerim olsaydı, bütün hayatım boyunca tüm sözlerimi tuttuğum için onları tutmaya zorlanacağımı biliyordum. Sakin düşünmek, bazı şeyleri hatırlamak için zaman istedim, ama Sam bana ne söylediğimi ve ne söz verdiğimi söyleyerek hızlıca sıkıştırıyor ve soru soruyordu. Bir parçam ona meydan okumak istemişti, ama bir kısmı Marc'ın "bırak gitsin" iddiasını hatırladı.
 Ayak bileğimdeki yazılar hakkında düşünebildim, bir sonraki cevabımın kader olacağını düşündüm.


Birdenbire kendimi kendimin üzerinde geziyormuş gibi hissettim. On sekiz yaşında bir çocuğun beklentilerinin bakışları altında yatağın üzerinde çıplak oturan bir figür ile uçuşup duran, vaatlerini kırmaya ve bir kez ve herkes için kaçmaya hazır olan bir hayalet arasında bölündüm. Geçtiğim üç gün boyunca çektiğim aşağılamaların acısı ve heyecanı, yataktaki çıplak figürce hissediliyordu; ama uçan görünüm hiçbir şey hissetmedi. Marc'ın gururu çıplak figürdeydi, geçmişimin hayaletinde değildi. Eski Liza hayaletine asla bakmazdı. Fakat çıplak figür tüm dikkatini ona vermişti; uçan hayalet görünmezdi, boştu neredeyse hiç olmayı seviyordu.

"Sözünü tut, Liza." dedi Sam sanki kilometrelerce uzaktan

Bunun bir emir mi rica mı olduğunu söyleyemezdim. Sadece içimdeki çatışmaların çözülmek üzere olduğunu biliyordum. karnımda hissettiğim "oyundan" duyduğum acı şimdi sonsuza dek ya sarılacak ya da reddedilecekti. Çıplak figür, acıyı ve küçük düşürmeyi değil, aynı zamanda zevk, sevgi ve bağlılığı da bilirdi. Gezinen hayalet hiçbir şey hissetmez ve sözlerini ve onlarla paylaşacak kimselerden başka hiçbir şeye sahip olamazdı. 

"Yapacağım," diye cevapladı çıplak figür. 

Geçmişimin uçan hayaleti artık gitmişti. 

Yoktu...

"İyi olacaksın, değil mi Liza?"

"Evet söz veriyorum."


Devam edecek.....