(083) Defne Küçük Kaçamaklar etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
(083) Defne Küçük Kaçamaklar etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

Defne - Küçük Kaçamaklar

 Defne - Küçük Kaçamaklar


Bölüm 1


“Ben, Defne. Kocamla birlikte kendi ilişkimizi yeniden yaşamaya başladığımız bir yaz tatili hikayesidir. Önceki hikayenin devamıdır.”


Namık beni oldukça değiştirmişti. Artık eskisi gibi tutucu davranmanın ne kadar gereksiz göründüğünü fark etmiştim. Artık erkeklerin yanında kendimi rahat hissediyordum. Dekolteli giyinmek onlarla oynamaktan çok zevk almaya başlamıştım.


Önceki hikayemizin sonrasında, bazen Namık, bazen kocam ile birlikte olmaya devam etmiştim. Bundan oldukça zevk alıyordum. Namık ile bizim kaldığımız ev neredeyse bir olmuştu. 


O gün mutfakta bulaşıklarla uğraşırken pencereden yan evde Namık’ın yanında birisi olduğunu gördüm. Bahçede oturmuş konuşuyorlardı. Yaklaşık 1 haftadır Namık’ı taciz etmiş ama beni sikmesine izin vermemiştim. Her seferinde gözlerindeki o yalvaran bakışları onu bırakıp kendimi kocamın kucağına atıyordum. O gün Mehmet bitmek bilmeyen online toplantılarından birinde idi. Bulaşıkları bitirip yukarı yatak odasına çıktım. Brezilya kesim bikini altımı giyip üstüme kalın askılı kalçalarımın altına kadar inen tişört geçirdim. Tişört altına bikini üstümü giymemiştim. Zaten bir süredir bu üstler ve sütyenler çekmecelerden çıkmıyordu. Üzerimdeki askılı tişört yan ve üstten güzel dekolte veriyordu ama o kadar.


Kendimi aynada süzdükten sonra bahçeye çıktım. Havuza doğru yürürken Namık ile göz göze geldik. El sallayıp havuzun yanındaki şezlonglara yüzüm onlara dönük oturdum. Elime aldığım telefonla oynarken göz ucuyla ikisini izliyordum. Namık’ın yanında kendi yaşlarında hafif göbekli bir arkadaşı vardı. Arada Namık ona bir şeyler anlatırken ikiside dönüp bana bakıyordu. Acaba ne konuşuyorlardı. Namık onunla yaşadıklarımızı anlatıyor olabilir miydi? Aşırı merak ediyordum. Ama bilmeme imkan yoktu. Aramızda mesafe vardı ve sadece yüksek sesle attıkları kahkahaları duyabiliyordum.


Şezlong da gözlerimi kapatıp uzanmış durumda iken, güneşimi engelleyen bir gölge hissettim. Gözümü açtığımda Namık başımda dikiliyordu.


“Selam, Bize katılmak ister misin? Güzel kokteylimiz var.” dedi sırıtarak


“En son o kokteyllerin beni ne hale soktuğunu unuttun mu?” dedim gülerek.


“Umut benim her zaman en iyi arkadaşım olmuştur. ” dedi Namık.


“Sen bilirsin” dedim ve şezlongdan kalktım. Namık’ın bahçesine geçerek yanlarına gittim. Geleceğimden ne kadar emin imişler. Yanlarında bir adet benim için bir sandalye bile koymuşlar.

Namık arkadaşına dönerek;


“Defne benim yan evde oturan güzel komşum. Bu arkadaşımda Osman. Osman ile lise yıllarından beri arkadaşız. Arada bu bölgeye gelir. Geldiğinde de sağolsun hep bana uğrar. Benim aksime hala çalışmayı sever. Artık parayı nereye götürmeyi planlıyor bilmiyorum tabii” dedi.


“O zaman memnun oldum” dedim kadehimi kaldırırken. 


Kadehimi masaya bırakırken masada biraz ileride duran cipslere doğru eğildim. O anda Namık ve Osman’ın gözlerinin göğüs dekolteme kilitlendiğini fark ettim. Hoşuma gitmişti. Osman, Namık’ın dediği gibi çalışmayı seven ticaret ile uğraşan biriydi. Yakışıklı sayılmazdı. Vücudu Namık gibi fit de görünmüyordu. Ama aşırı dışa dönük, zeki, eğlenceli idi.

Kadehler birbirini izlerken herkes daha çok rahatlamıştı. Konuşup gülerken bazen Osman’ın ve Namık’ın gözlerini masanın üstünden görünen göğüslerime bakarken yakalıyordum. Onların bakışlarını hızlıca kaçırmaya çalışmalarından da zevk almaya başlamıştım. 

Konu konuyu açarken Osman’ın limanda bir yatı olduğunu öğrenmiştim.


“Ooo, Osman bey bayağı zenginsiniz galiba” dedim gülerek.


“Yok,çok büyük bir şey değil zaten bende bir heves alıp doğru düzgün kullanamadım” dedi mahçup bir ifadeyle. Zenginliği onu bir şekilde mahçup ediyordu.


“Kocam ile yelken eğitimine katılmıştık. Sonrasında da amatör denizci lisansımızı bile aldık. İsterseniz size kaptanlık yaparız. Merak etmeyin teknenizi batırmayız” dedim gülerek.


“Biliyormusun harika olur. Hatta bir arkadaşım var eşiyle o da burada, her seferinde onları gezdirmediğim için bana serzenişte bulunup duruyorlar. Onların gelmesinde sakınca olur mu? Sonuçta tekne de 3 kamaramız var.” dedi.


Namık’a baktım.

“Sen gelecek misin?” dedim


“Ben deniz olaylarına çok alışık değilim. Biraz deniz tutuyor beni. Ama sizin eğleneceğinize eminim.” dedi.


“Tamam. Ne zaman seyre çıkıyoruz o zaman. “ dedim neşeyle.


“İstediğin zaman, hatta 1-2 saate olabilir.” dedi. Sanırım kafası iyiydi. Gerçi benimde fena sayılmazdı.


“Mehmet’e sorayım. Sende arkadaşlarına bir sor bakalım 2 saat çok kolay hazırlanabilecek bir zaman değil. Tekne nerede?” dedim kalkarken.


“Marinada” dedi Osman masadan telefonuna uzanırken.


Eve geçtim. Mehmet salonda oturmuş bir e posta yazıyordu. Hafif çakır keyif olduğumu saklamadan.


“Namık’ın arkadaşı ile tanıştım. Marinada teknesi varmış. Koyları gezmeyi teklif etti. Bende kabul ettim” dedim. Mehmet şaşırmış şekilde yüzüme baktı


“Nasıl? Ne zaman?” şaşırmıştı.


“İşte şimdi. Merak etme bir arkadaşı daha eşiyle gelecek kalabalık olacağız. Ne dersin haber bekliyor”


“Tamam bana uyar ama hazırlanmamız zaman alır” dedi kafasında bir plan yapıyormuş gibi düşünceli idi.


“Ya ne hazılanması aşkım. 2-3 mayo, birkaç havlu, teknede varmış her şey” dedim neşeyle yukarı çıkarken.


Gerçekten ufak bir çantaya birkaç malzeme doldurdum. 2-3 mayo bile bence fazla idi. Belki de gerek bile olmayacaktı. Diş fırçalarımız, Mehmet’in traş takımları gibi kişisel hijyen malzemelerini alıp aşağıya indim. Çantayı bırakıp bahçeye çıktım.Osman’a doğru el sallayıp


“Eee son durum nedir?”


“Tamam arkadaşlar da geliyorlar. Ben marinayı aradım sizin isminizi verdim. Üç veya üç buçuk gibi orada buluşalım” dedi.


daha 2 saate yakın zaman vardı. İçeri geçtiğimde Mehmet hazırlanmıştı. 


“Üç buçukta marinada olacağız.” dedim. Başıyla onayladı. Bulunduğumuz köyden marinaya 30 dk lık bir yolumuz vardı. Daha alışveriş yapacağımız için hemen çıkmaya karar verdik.


Bölüm 2


Marinaya ulaştığımızda arabayı park edip Osman’ın teknesinin ismini söyleyip rıhtımdaki yerini öğrendik. Tekneye ulaştığımızda havuzlukta bir kadın gördüm.


“Merhaba, Ben Defne”


“Merhaba ben Mehmet”


“Merhaba Ben Ayça siz Osman’ın bahsettiği kişiler olmalısınız?” dedi.


“Evet. Bu seyahatin kaptanı ve miçosu” dedim hala hafif çakır keyif halim devam ediyordu. Tekneye geçtik. Mutfakta Ayça’nın eşi Emre ile tanıştık. 

Pruva daki kamarayı Osman’a bırakıp kıç taraftaki kamaralara yerleşmeye karar verdik.


Ayça ve Emre bizim yaşlarımızda, deli dolu görünen bir çift gibiydi. Ayça zayıf, açık kumral saçları boynunda onlarca kolye ve bileğinde benzer sayıda bileklik, ince şile bezi üst  ile kısa şortu ile yoga kıyafetlerine benzer şeyler giymişti. 


Eşi Emre ise, hemen hemen aynı yaşlarda yarısı dökülmüş kalanı da uzatılmış saçları ile farklı bir tipi vardı. İkisi de sanki bizi uzun süredir tanıyorlar gibi samimi konuşuyordu.


Hızlıca yatı kontrol ettik. Mutfak malzemelerini gözden geçirip eksikleri listeledik. Hep beraber yakındaki markete gittik. Dolaplarımızın alabileceği yiyecek ve içeceklerimizi yüklenip tekneye geri döndük. Saat yaklaşık 1600 olmuştu. Osman hala yoktu.


Emre Osmanı aradığında kötü haberi verdi. İşi uzamış, gelemeyecekti. Eğer ayarlayabilirse yarın bulunduğumuz koylardan birisine geleceğini söylemiş. Marinaya bizim sefere çıkabilmemiz için gerekli bilgilendirmeyi de yaptığını söylemiş.


Açıkçası benim için biraz hayal kırıklığı olmuştu. Mehmet ve Osman ile teknede eğlenmeyi hayal ederken, tanımadığım 2 kişi ile kalmıştım. Ayça ve Emre ne düşünüyordu bilmiyordum tabi.


Mehmet marinadan yakın koylar için tavsiyeleri alıp tekneye döndüğünde rıhtımdan ayrılmaya karar verdik. Tonozu çözmek için başa giderken Emre kıç halatlar ile ilgileniyordu. Mehmet dümende yola çıktık. 


Havuzluğa geldiğimde Ayça elindeki birayı sallayıp


“İçer misin?” dedi. Hava çok sıcaktı ve bira çok güzel görünüyordu.


“Evet harika olur” dedim.


2nci biralarımız bittiğinde sanırım artık önyargılarım yok olmuştu.


Akşam geceleyeceğimiz koya hızla gidebilmek için, yelken açmamıştık. Koylar oldukça dolu idi. 2-3 koy sonrasında kıçtan kara olabileceğimiz bir yer bulabildik. Demiri atıp halatlarımızı bağladık. 

Su çok güzel görünüyordu. Kıyafetlerimizi çıkarıp denize atladık. Suyun havaya kıyasla serinliği beni kendime getirmişti. Denizin içinde biraz vakit geçirip yata çıktım. Mayomu değiştirmem gerektiğini düşündüm. Puntellerde asılı havlulardan birini alıp sarındım. Havlu biraz kısaydı ama çok da takılmadım. Havlu göğüslerimden başlayıp kalçalarımın altında maksimum 10-15 cm lik alanı kapatabiliyordu. 

Denizden ikinci çıkan Emre idi. Emre havuzlukta iken ben birer bira almak için, içeri girdim. Kendime ve Emre’ye birer bira alıp havuzluğa geçtim. Ortam çok sessiz ve huzurlu idi. Emre de beline bir havlu sarmış mayosunu asmıştı. Birayı uzatıp göz ucuyla Mehmet ve Ayça’ya baktım. Oldukça samimi bir sohbetin içinde idiler. Bende geçip Emre’nin karşısına oturdum. Gözlerinin frikik verme ihtimaline karşı bacaklarımda idi. Fakat miniler ile oturup kalkma konusunda oldukça başarılıydım. Emre kasıklarıma kilitlenmiş gözlerini kaldırdığında göz göze geldik. Gülümsedim.


“Eee siz nasıl tanıştınız Osman bey ile” sordum soğuk biramdan bir yudum alırken.

“Aslında karışık hikaye. Ortak bir arkadaşımız vasıtasıyla bir kulüpte tanıştık. Sonra bir kaç defa birlikte buluştuk. Ortak noktalarımız olunca bayağı da eğlendik doğrusu.”


O sırada Ayça ve Mehmet denizden çıkmıştı. Ayça gülerek bir şeyler anlatıyordu. Hızla saçlarını yıkadı. Yakınındaki peştemallerden birini kapıp hala anlatırken kendine sardı. Gayet rahat hareketleri vardı. Sanki yıllardır tanıdığı bir arkadaş grubunda idi. Peştemal altından bikinilerini çıkardı. Peştemalinin boyu benimkinden çok da farklı değildi. Havuzluğa inip,


“Ooo biralara başlanmış bile” dedi gülerek. Emre’nin yanına gelip birasından bir yudum aldı. Birayı geri verirken Emre’yi öpmek için eğildiğinde peştemali tam gözümün önünde yukarı çıkmıştı. Ayça’nın vajinası tam gözümün önünde idi. Göz ucuyla Mehmet’e baktım. O da yandan da olsa görmüş olmalıydı. Mehmet’ bakıp gülümsedim.


Ayça doğrulup kendine bir şeyler almak için içeri geçtiğinde Mehmet yanıma oturmuş elini bacağımda iken, Emre ile muhabbet etmeye başlamıştı bile. Kısa bir süre sonra Ayça da aramıza katılmıştı.


Emre uluslararası bir firmada bölge direktörü olarak çalıştığını öğrendik. Oldukça uzun bir flört döneminden sonra Ayça ile evlenmişlerdi. Gençliklerinde interrail ile Avrupa’yı gezmişler. Sonrasında ise, uzak doğu seyahatleri yapmışlar. Ayça sanat tarihi üzerine yüksek lisans yaparak bir üniversite de çalışmaya başladığında da, yerleşik düzene geçmişler. Sohbet esnasında Ayça’nın resme olan ilgisini öğrenmiştik. Her ikiside üniversite dönemlerinde hippie lerle takılmış ve seyahatlerine de genelde bu gruplar ile çıkmışlar. Her ikisi de, bana göre oldukça renkli bir hayat yaşamışlar. Onların yaşadıklarını dinlerken, bazı anlarda kendi üniversite hayatımının ne kadar boş geçtiğini fark ediyordum. Sohbet ilerledikçe biralar birbiri ardına gidiyordu. Havada kararmış karnımız acıkmaya başlamıştı. 


“Bence yemek hazırlasak iyi olur” dedim. Ayrıca bira yüzünden tuvalete de gitmem gerekiyordu. Ayağa kalkar kalkmaz hafif bir dengesizlik yaşadım. Dengemi kurmaya çalıştığım o birkaç saniyede ne kadar firikik vermiştim bilmiyorum ama Emre ve Mehmet’in sırıtışlarından istemeden de olsa bir şeyler göstermiş olduğumu fark ettim. 

Yoksa istemiş miydim ondan da emin değilim ama olan olmuştu. Geri alınacak bir zaman dilimi de yoktu.


Ayça ile aşağı inip bir şeyler hazırlarken erkekler de yukarıda balıkları pişirmeye başlamıştı. İçeri de bir şeyler hazırlamak oldukça zor sayılırdı. Alanımız dardı ve bir şeyler alıp verirken, birbirimize çarpıp duruyorduk. Ayça dolaptan bir kap almak için dolaba uzandığında bende tezgahtan kesme tahtasını almaya çalışıyordum ki, Ayça’nın peştemali çözülüp düştü. Bir an ne yapacağımı bilemedim. Ayça bana bakıp kahkaha patlattı ve eğilip zemindeki peştemali üzerine çekti.


“Sanırım, üzerime bir şeyler giymeliyim” dedi kamarasına giderken. 


Bende bir şeyler giymem gerektiğini düşündüm. Kamarama gidip çantadan bir tişört bulup üstüme geçirdim. Sütyensiz göğüslerim oldukça dikkat çekiyordu. Yanıma da hiç sütyen almamıştım. Bir bikini takımı bulup önce bikinileri giydim. Sonra da tunik bulup onu giydim. 

Mutfağa geri döndüğümde Ayça kalın askılı bir penye ve altında da pembe bir şort giymişti. Sütyen konusunda sanırım çok tutucu davranmıştım. Çünkü Ayça’da giymemişti. Penye nin derin kol altı açıklığından göğüsleri nerede ise ortada görünüyordu.  Açık kumral saçlarını at kuyruğu yapmıştı. Hayatımdaki çoğu kadına hep eleştirici gözlerle bakmıştım. Nedenini bilmediğim bir sebeple Ayça’ya daha farklı baktığımı hissediyordum. Bir Victoria Secret mankeni değildi. Ama özgüveni en az onların kadar vardı. Sözleri çok açık kimi zaman imalı idi. Gülüşünde ve konuşmalarındaki cilveleri duyabiliyor ama ispatlayamıyordunuz. Bana belki de bu teknede ki herkesten çok kültürel birikimi de vardı Belki de Ayça’yı bu kadar farklı yapan bu birikimdi. Belki de kendine olan özgüveni idi. Belkide vücudu idi. Gerçekten vücudu harika mıydı? Ben Ayça’nın bacakları, kalçaları, belini incelerken Ayça bir anda arkasını döndü. Bana bakıp gülümseyerek,


“Kimmiş bu rontgenci” dedi. 

Utanarak sırttım. 


“Balıklar hazır” seslenmeleri ile kendime geldim. Marketten aldığımız mezeler ile salataları alıp yukarı çıktık. Açık hava, tekne, yüzmek beni acıktırmıştı. 


yemeği bitirip rakı faslına geçince herkes çakır keyif olmaya başlamıştı. Bu sadece bizim için değil, çevre teknelerde de bizde olduğu gibi, rahatsız edici olmayan ve kimi zaman yükselen kahkahalar beni keyiflendiriyordu. 

Bir şişe rakımız bitmişti. İçeride bir şişemiz daha vardı ama hem dolaba koymamıştık hemde yarına kalmasını istiyorduk. Market teknelerinin bu koya gelip gelmediğini bilmiyorduk. Gece de yavaş yavaş ilerliyordu. Etrafta bazı tekneler, koyun sessizliğine kendilerini bırakmışlardı.

Ortam durgunlaşırken, Emre


“Kağıt mı oynasak?” dedi. ardından Ayça


“Harika fikir” diyerek katıldı. 


Sanıyorum herkes hemfikirdi. Problem benim kağıt oyunları hakkında herhangi bir tecrübemin olmaması idi. Okul-ev arasında geçen üniversite hayatım bana bu tecrübeyi kazandırmamıştı.


“Ben pek oyun bilmiyorum” dedim üzüntülü bir yüz ifadesi takınarak.


“Öğretiriz merak etme. Sen ne öğrenmek istediğine karar ver yeter” dedi Ayça.


“O zaman poker” dedim. Mehmet şaşırmış gibi yüzüme bakıyordu


“Ne bakıyorsun bence en kolay öğrenilecek oyun bu” dedim.


Emre bana oyunun temellerini anlattı. Basit gibiydi. Anlamıştım. 


Kartlar dağıtıldı.   


Bölüm 3


İlk bir kaç el deneme sonrasında, teknedeki kuruyemiş stoğumuzdan Antep fıstıklarını poker fişi niyetine kullanmaya başladık. Çok yeterli sayıda değildi, zaten oyunun amacı da eğlenmek idi. İlk bir kaç el kaybettim. Tam fıstıklarımın sayısı azalırken şansım dönmeye başladı. Kartların birbirine olan üstünlüklerinden çok şansıma güvenmeye başlamıştım. Ortada dönen oyun bir anda lehime gelişmeye başladı. Elindeki fıstıkları ilk kaybeden Emre olmuştu. Benden borç isteyince bir kaç el idare edecek kadar fişi borç olarak verdim. 

Fakat onu da kaybetti. Çok eğlenmeye başlamıştım aslında.


“Ee ne olacak şimdi” dedim. Ayça 


“Tişörtünü satın al” diye önerdi gülerek. Bu teklif benim için sürpriz oldu. Emre Ayça’ya bakarak


“Strip pokere mi çevirdin şimdide oyunu” 


“Biraz heyecan katıyorum aşkım. Belki konsantre olmana yardımcı olur”


“Ama kıyafet eşitsizliğimiz var. Benim bir tişörtüm bir şortum var. Defne’de bunlara ek bikiniler var. Bunu eşitleyelim o zaman”


“Kadınlara pozitif ayrımcılık yapın artık” dedim. Anlaşma sonunda erkekler T-shirt, şort, 2 adet terlik ile 4 parça da karar kıldık. Ayça’da penye bluz, şort, terliklere ilave olarak içine bikinisini giydi. Benim üzerimde de Ayça kadar kıyafet vardı.

Oyun başladı.


Ben Emre'nin tişörtünü aldım. Artık Emre’de sadece şort ve terlikler vardı. Devamında terliklerini Ayça’ya kaptırırken, Mehmet 1 tişört ve 1 terlik kaybetmişti. Ben iyi durumda idim. Tişörtüm gitmişti ama gerisi bende idi. Oyun ilerleyince Ayça giderek şansını yitirmeye başladı. Terliklerini kaybetti. Bu arada Mehmet ile Emre tek şort ile kalmıştı. 

İçkinin etkisi ile oldukça güzel vakit geçiriyorduk. Kahkahalarımızdan çevre tekneler rahatsız olmasın diye sessiz olmaya çalıştıkça daha fazla engellenemez gülme isteğimiz oluyordu.

As doperi masaya açtığımda Ayça’da fıstık kalmamıştı. 


“Eee.. ne istiyorsun bakalım” dedi şeytani gülümseme ile. Bende ilgisizce 

“bikini üstü güzel görünüyor” dedim. Göz ucuyla Mehmet ve Emre’ye baktığımda ikisinin de sessizliklerin ardında bir heyecan seziyordum. Ayça


“Tamam öyle olsun” dedi ayağa kalkması ile bikisinin üstünü çıkarması neredeyse bir oldu. Mehmet’in gözünün Ayça'nın göğüslerine odaklanmasını anlayabiliyordum ama Emre de binlerce defa gördüğü manzaraya heyecanla kilitlenmişti.


“Tamam beyler kartlara dönebilirsiniz. Hepimiz yetişkiniz” dedi Ayça alaycı tavırla.


Bir kaç el bu şekilde döndü. Ortada karşılıklı arttırmalar ile fıstıklar birikmişti ve Mehmet ile çekişiyordum. Elim iyiydi. Mehmet’in blöf yaptığını düşünüyordum. Acaba neden şortunu riske atıyordu. Sonuna kadar gitmeye karar verdim. Kartlar açıldığında ben fıstıkları kendime çekerken Mehmet'e dönüp


“Şortun lütfen” dedim. Kocam ayağa kalkıp şortunu indirdiğinde Ayça ve Emre alkışlıyordu. İlk kaybedenimiz kocam olmuştu. Masanın kazananı da bendim.


“O zaman benim biraz rahatlamam lazım” dedi Ayça. Ayağa kalkıp teknenin kenarına geldi. 


“Şimdi mayomu boş yere ıslatmayayım” dedi ve mayosunun altını çıkarıp Emre’ye fırlatarak suya atladı. Ayça'nın bu hareketini hiç birimiz beklemiyorduk. Cesaretine ve rahatlığına hayran olmuştum. Peşinden Mehmet


“Benim de ferahlamam lazım” dedi ve ayağa kalktı. Hafif sertleşen sikini görebilmiştim. Sanırım biraz yüzüp sakinleştirmesinin iyi fikir olacağını düşünmüştü. Suya atladığında teknede Emre ile ben kalmıştık.


“Sen atlamayacak mısın Defne?” dedi. 


“Neden olmasın” dedim. Ayağa kalktım. Bir an mayolarımdan kurtulup suya atlama ile mayo ile atlama arasında gidip geldim. Fakat içimdeki tutucu taraf baskın gelmişti. Sadece şortumu çıkarıp kendimi suya bıraktım. Su çok güzel gelmişti. Dönüp tekneye baktığımda Emre'nin şortunu çıkarıp balıklama suya daldığını gördüm. Ben hariç herkes suda çıplaktı. Mehmet yanıma gelip benimle şakalaşmaya başlamıştı. Grubu içinde herkes birbiri ile muhabbet ediyordu ve kimse diğerini zorlamıyor yargılamıyordu. Çaktırmadan bikini altımın iplerini çözüp çıkardım. Saçlarıma toka olarak kullandım. Canlı rengi sadece yattan yansıyan ışıkta Emre'nin dikkatini çekmişti. 


“Saçındaki tokaya dikkat etmemişim bayağı güzelmiş” dedi gülerek. Nedense utanmamıştım. 


“Birde bilekliğim olması gerek buralarda” dedim ve bikini üstünden de kurtuldum. Denizde etrafta başka tekneler varken çırılçıplak denizde yüzmek bana özgürlük hissi vermişti.


Biraz sonra üşümeye başlamıştık. Tekneye çıkmamız gerekiyordu. Tabi hepimiz önceliği diğerine veriyordu. Tabii ki aramızdaki en çılgın yine başı çekti. Ayça teknenin arkasından dolanıp merdiven punteline tutunduğunda, kocamın nereye baktığını tahmin edebiliyordum. Ayça merdiveni tırmanıp arkadaki platforma ulaştığında tatlı su ile yıkanmak için duşu açtı. Saçını yıkarken bize dönmüştü. Yemek hazırlarken dikkat etmediğim ayrıntılar artık açıkça ortada idi. Landing strip şekli ile tıraş edilmiş amı yatın çok zayıf olmayan platform ışıklarında görünüyordu. Bacakları oldukça şekilli ve ince baldırları ile loş ışıkta oldukça güzel görünüyordu.  Bizi hiç umursamadan duşunu tamamlayarak havlusuna aldı ve teknenin havuzluğuna geçti. Umursamaz ve doğal tavırlarından etkilenmiştim.

Bende peşinden çıktım. Ayça gibi umursamaz davranmaya çalışsam da Namık tarafından ilk kez çıplak göründüğüm an kadar heyecanlanmıştım. Peşimden Mehmet ve Emre çıktı. Gecenin devamında birkaç saat daha vakit geçirip kamaralarımıza çekildik. Tekne her ne kadar çok küçük olmasa da kamaralar arasındaki ses yalıtımı yok denecek azdı. Mehmet ile sessizce öpüşürken diğer kamaradan gelen inleme sesleri bizi daha çok azdırmıştı. Emre ve Ayça'nın inlemeleri çok kısa süre sonra ıslak şapırtılara ve kesik çığlıklara dönüştü. Çok azmıştım. Birkaç santimetre ötede olanları zihnimde canlandırabiliyordum. Mehmet de benden farklı değildi. Penisi taş gibi olmuştu. İçime girdiğinde, bizde sessiz olmayı bırakmıştık. İkimizde ıslaktık çıkan sesler yan kamara ile karışıyordu. Yan kamaradan inleme ve çığlıkların arasından gelen


“Daha sert sik, daha sert” 


bağırışını duymamız ile Mehmet kasılarak boşalmaya başladı. 



JuicyWetPeach

Xoxox