Ataerkilliğe Başkaldırı

 

Bir kadın olarak ilk cinsel aydınlanmam üniversite ikinci sınıftayken sütyen takmayı bıraktığımda oldu. Çok korkutucuydu. Çırpı bacaklı, düz göğüslü "sıska" bir kızdım ve büyürken etrafımdaki herkes bana bunu sıklıkla tekrarlıyordu. Vücudum standart "sağlıklı" kilonun altında olduğu için ortaokulda zorbalığa uğradım ve istediğim son şey, hoş olmayan mirasımın lisede de devam etmesiydi. 



Sütyeni takmak ya da takmamak: bu, üzerinde en az 1000 kez ileri geri gittiğim ve sonunda o sabah kampüse gitmeden önce saliselik bir eylemle sonuçlanan bir karardı.



Aslında görülmek istemiyordum. İnsanların göğüslerimin düz olduğunu fark etmesinden korkuyordum. İlk derse girdim, sonra ikinci derse girdim ve böyle devam etti. Kimse tek kelime etmemişti. Kendimi iyi hissediyordum. Belki de düşündüğüm kadar belirgin değildi. Belki de utanacak bir şeyim yoktu. Doğal şeklimi göstermekten korkmaktan, bunun için çaba sarf etmeye doğru hızlı bir evrim geçirmiştim.




Sütyen giymeyi bıraktıktan sadece bir hafta sonra, vücuduma - kendime - çok daha fazla güvenmeye başlamıştım. Sütyen giymediğimin daha açık olduğu gömlekler giymeye başlamıştım - çok aşırı bir şey değildi - sadece vücuda oturan bluzlar giyiyordum. Bir gün arkadaşlarımla kafeteryadayken bir öğretim görevlisi yanıma yaklaştı.

 

" Göğüs uçlarınız belli oluyor" dedi. 



Yorumunun ne anlama geldiği hakkında en ufak bir fikrim yoktu ama bunun olumlu bir yorum olduğunu varsaydım 



"Teşekkür ederim" dedim. 

"'Yok, onlar görünüyor' demek" diye karşılık verdi, ben de bir kez daha 



"Teşekkür ederim" dedim.



Gerçekten komik olmaya çalışmıyordum - bunu gerçekten bir iltifat olarak kabul ettim çünkü hayatımın doğal formumu kucaklamaya çalıştığım bir dönemindeydim ve daha eğitimli bir pozisyondaki bir kadının bunu destekleyeceğini varsaymıştım. Fena halde yanılmışım. Bana bir ceket giymemi yoksa binadan çıkarılacağımı söyledi. Ben de ceketimi aldım, ayağa kalktım ve yürüyerek dışarı çıktım. Hoca da peşimden geldi ve birlikte yönetim ofisine geçtik.
Bana kampüs politikalarının beni saldırgan erkeklerden korumak için olduğunu açıkladılar. Kendimi korumak için uyum sağlamanın benim işim olmadığını açıkladım. Dedi ki - ve bunu çok net hatırlıyorum - "Tecavüze uğradığın için bir hakimin karşısına çıkacak olsaydın, onları ayarttığın için sen kusurlu sayılırdın."



Bunu uyduramam. Keşke öyle uyduruyor olsaydım. Bunu bana kendini eğitime adamış bir kurumda çalışan bir yönetici söyledi.

Buna inanamadım. 

Küçük düşürücüydü. 

İlk defa otoriter bir figür tarafından bedenim yüzünden suçlu ilan edilmiştim. Bu son olmayacaktı. Bu, kendi üzerimdeki özerklik hakkım için savaşmak zorunda kalacağım çalkantılı bir yolun başlangıcıydı.



Örnek almam gereken bir hemcinsimin bana böylesine aşağılık şeyler söylemiş olması, ataerkilliğin hem erkek hem de kadın olarak hepimizin içinde ne kadar derin köklere sahip olduğunu gösteriyor. 

taerkillik, "erkeklerin iktidar pozisyonlarını elinde tuttuğu ve daha fazla ayrıcalığa sahip olduğu bir toplum olarak tanımlanabilir: aile biriminin başı, sosyal grupların liderleri, işyerinde patron ve develt içindeki yöneticiler. Ataerkillikte erkekler arasında da bir hiyerarşi vardır." Açık olmak gerekirse, ataerkillik erkekler için zararlıdır ve onların insan olarak gelişimlerini de sekteye uğratır. Yanlış anlaşılmasın, yaşadığımız acılar için kadınların hatalı olduğunu söylemiyorum. Ancak hepimizin farkında bile olmadan hayatlarımızdaki ataerkil baskıları pekiştirdiğimizi söylüyorum.



Ataerkillik gittiğiniz her yerde yüzünü gösterir. Mesele sadece bunun farkına varmaktır. 



Erkeklerle ilgili olan diğer bir şey de bu - onlara kadın düşmanı dediğinizde hemen savunmaya geçiyorlar çünkü onları bir tür nefret suçuyla suçladığınızı düşünüyorlar. 



Bazen bu doğrudur, ancak erkeklerin kadın düşmanı eğilimlere sahip olması için kadınlara yönelik nefretin en uç düzeyde olması gerekmez.




Dahası, eğer bir erkekseniz, sadece varlığınızla bile ataerkilliği destekliyorsunuz demektir. Bir erkek olarak sahip olduğunuz ayrıcalık, kadınların çektiği sıkıntıları kabul ettiğiniz için ortadan kalkmaz. Hâlâ, yaşadığınız alanın etrafınızdaki kadınları nasıl etkilediğinin her zaman farkında olma yükümlülüğüne sahipsiniz. Kendinizi erkek ayrıcalığınızdan kurtarmak için yapabileceğiniz hiçbir şey yoktur, bunun yerine bunu çevrenizdeki kadınları yükseltmek için kullanabilirsiniz. Özellikle ilerici bir erkek olduğunuzu düşünseniz bile, ayrıcalığınızı kontrol etmeyi unutmamanız son derece önemlidir.



Bunu okuyan erkeklere sesleniyorum: İş dünyasındaki kadınlar üzerinde güç sahibiyken onların fırsatlarını ellerinden alıyorsunuz. Grup konuşmalarında sesinizin duyulması ve kadınların seslerinin bastırılması olasılığınız daha yüksek. Doktor muayenehanesinde ciddiye alınma olasılığınız daha yüksek ve bu nedenle ortalama olarak daha verimli ve etkili tıbbi tedavi görüyorsunuz. En önemlisi: bu olguya inanmaya istekli olmanız, bunu deneyimlediğiniz gerçeğini değiştirmez. Gerçek şu ki, kadınların maruz kaldığı baskıcı adaletsizlikten istemeden de olsa faydalanıyorsunuz.



Bundan kaçmak için yapabileceğiniz neredeyse hiçbir şey yok. 



Hayatınızdaki kadınlara karşı iyi bir insan olmak için hiçbir şey yapmamanız gerektiği anlamına mı geliyor? 

Kesinlikle hayır. 

Her zaman sahip olduğunuz ayrıcalığın farkında olmak için çabalamalısınız. Sürekli olarak mağdur edilme korkusu içinde yaşıyoruz - en azından bunu kabul ederek dünyada yürüyebilirsiniz.



Eğer şu anda kendi kendinize kadınların güçlü, bağımsız ve her şeyin üstesinden gelebilecek varlıklar olduğunu düşünüyorsanız, haksız değilsiniz ama asıl noktayı kaçırıyorsunuz. Bu tür döngüsel akıl yürütmeler, eziyetinin büyük bir kısmının kendi kontrolü dışında olduğu gerçeğini göz ardı ederken, ezilmesini durdurma sorumluluğunu kadına yükler. 

Hayatlarımızdaki ataerkil güçler üzerinde ne kadar az hakimiyetimiz olduğunu ve varlığımın her zaman bir erkek tarafından tanımlanacağını bilmenin ne kadar onur kırıcı olduğunu anlatamam. Ne kadar radikal olmaya çalışırsam çalışayım, ne kadar "toplumsal kuralı" çiğnersem çiğneyeyim, her zaman ataerkilliğe tabi olacağım.  



Erkeklerin dünyasında yaşıyoruz. Kuşaktan kuşağa erkeklerin ön planda olduğu ve kadınların arka planda kaldığı bir toplum oluşturduk. 



Bu kadar güçsüz hissettiğimiz için bizi suçlayabilir misiniz?




Nihayetinde kadınlar bu mücadelede yalnızlar. Kendinizi ne kadar ilerici bir erkek olarak gördüğünüz umurumda değil - hala bir kadın düşmanısınız ya da kadın düşmanı eğilimlere sahipsiniz. 



Bunu açıklamak için, flört ortamındaki yaygın bir yanlış inanışa bir göz atalım: 

Arkadaş ortamı. 

Yeni tanıştığınız bir kadına "arkadaş bölgesinde-kanka-bacı-yenge vs" olduğunuzu ilan ederseniz, bu kadın düşmanlığıdır. Bir kadınla olan ilişkinizi, onu baştan çıkarma arayışınızda başarılı olup olmamanıza göre kategorize ediyorsunuz. Bu çıkarım, hayır deme haklarını kullandıkları için suçu kadınlara yüklüyor. Bir ilişkide kadının duygularını değersizleştirir çünkü kadının erkeğin sözde nezaketine karşılık ona bir şey borçlu olduğunu ima eder. Güvensiz erkekler tarafından reddedildiklerinde sorumluluğu kadınlara yüklemek için kullanılan bir açıklamadır. 

İlgilendiğiniz bir kadına karşı nazik olmanın, bu duyguların karşılığını bulması gerektiğini varsaydığınızda, kadınların nesneleştirilmesini pekiştirir. 



Daha genel olarak, cinsiyet açısından nötr nesneleri veya faaliyetleri tanımlamak için "kız gibi" gibi bir dil kullanıyorsanız, bu söylemde kadın düşmanıdır. Büyük grup tartışmalarında kadınlarla göz teması kurmuyorsanız bu kadın düşmanlığıdır. İktidar konumundaki bir kişiden bahsederken erkek/kadın zamirlerini kullanırsanız bu kadın düşmanlığıdır ve bu böyle devam eder.



Bu sizin varlığınızın dokusuna işlemiştir. Hiçbirimiz bundan kaçamayız - ben bile. Kendimi kurtarmak bir yana, kavramak için zihinsel bant genişliğine bile sahip olmadığım içselleştirilmiş bir kadın düşmanlığım var.



Hala sıklıkla kendimi kıyafetlerimin çok açık olup olmadıklarını sorgularken yakalıyorum. 



Dışarı çıkmadan önce koltuk altlarımı tıraş etmem gerekip gerekmediğini. "Yeterince kadınsı" görünüp görünmediğimi. "Erkeklerden biri" olup olmadığımı. 

Özür dilemeyi gerektirecek bir şey yapmadan özür dilemem gerekip gerekmediği. Olumlu bir cinsel hayatım olduğu için kendimi kötü hissetmem gerekip gerekmediği. Yatak odasında erkekleri daha yüksek bir standartta tutmam gerekip gerekmediği.



Hayatım boyunca bedenimi ve ruhumu tam anlamıyla kucaklamamı engelleyen ataerkil güçlerle mücadele ettim. 



Bir erkek olarak kendinizi bu basit gerçekten nasıl kurtarabilirsiniz?



Erkek ayrıcalıklarını kontrol etmek için aktif bir çaba sarf eden erkeklere hayran olduğumu söyleyebilirim. Ancak bazen erkekler bizi bu hastalıklı dünyadan koruma niyetlerini müttefiklikle karıştırıyor, oysa kendi deneyimlerimizi bize mansplaining yapıyor olabilirler. En sevdiğim şey, bir erkeğin bana diğer erkeklerin ne kadar korkunç olduğunu anlatmaya çalışmasıdır. Sonra da bir sonraki sefer için her zaman yanınızda taşımanız gereken farklı silahlar önermeye başlarlar. 



Bir dahaki sefere mi? 



Evet, bir dahaki sefere. 



Bir dahaki sefere olacağını varsayıyorlar ve bu konuda makul bir şekilde haksız değiller. Ama beni bir sonraki avcıma hazırlamak sizin işiniz değil. 



Bir erkek olarak sizin işiniz, etrafınızdaki erkeklere kadınlara nasıl saygı duyacaklarını, nasıl yırtıcı olmayacaklarını öğretmek. Bir dahaki sefere erkek arkadaşınız bir partiden ayrıldığında, kadın olan arkadaşınıza eve yürürken dikkatli olmasını söylediğiniz gibi, ona da çıkarken birine tecavüz etmemesini söylediğinizden emin olun. İnsanların mesajı iletmek için açıkça yüklü bir dil kullanmaları gerekmez. Kadınlara yönelik mikro saldırganlıklar o kadar sık meydana geliyor ki, bunların normal olduğunu varsayıyoruz.




Bir kadın olarak var olmak, geceleri yalnız yürürken güvende hissetmemektir. Bir kadın olarak var olmak, vücudunuzun bir erkeğin akademik başarısına engel olduğunun söylenmesidir. 



Kadın olarak var olmak, yakınlığı arzulamak ama bunu benimsediğiniz için utanmaktır.



 Kadın olarak var olmak, bir nesne olarak görülmektir - özen gösterilmeden tekrar tekrar kullanılabilecek ve kolaylıkla değiştirilebilecek bir nesne. 



Bir kadın olarak var olmak, bunu giyemeyeceğinin söylenmesidir çünkü o akşam yemeğe gelecektir. 



Bir kadın olarak var olmak, erkekler tarafından arzulanmak istemek, ancak çoğu zaman hayal kırıklığına uğrattıkları için onları kabul etmekten korkmaktır. 



Bir kadın olarak var olmak, erkek bakışını tatmin etmiyorsanız,sanki mümkünmüş gibi değerinizi sorgulamaktır.



Eğer bir kadınsanız, bacaklarınız tıraş edilmediği için hiç dışarı çıkmadınız mı? Ataerkillik. 



Hiç erkekler tarafından arzulanmaktan korktunuz mu? Ataerkillik. 



Hiç toplum içinde regl döneminiz hakkında konuşmanın iğrenç olduğunu hissettiniz mi? Ataerkillik. 



"Çok fazla" olduğu için belirli bir etkinlikte bir şey giymediğiniz oldu mu? Ataerkillik. 



Gerçekten bir şey söylemek istediğiniz halde erkeklerle dolu bir odada hiç sesinizi alçalttınız mı? Ataerkillik. 



Hiç bir erkek haksız yere üzerinize geldiğinde bunun sizin suçunuz olduğunu hissettiniz mi? Tahmin ettiniz... ataerkillik!!!



Ne zaman bir g-string giymeyi seçsem "yaşadığımız dünya böyle" ya da "gerçekçi olmalısın" denmesinden bıktım usandım ve ne kadar çok nesneleştirme yaşadığımızdan şikayet etmeye devam ediyorum. Bu kadar seksi olmamız bizim suçumuz değil. Saldırıya uğrayabileceğimi düşünerek fiziksel ifadelerimi sansürlemek de benim sorumluluğum değil. Ataerkillik zaten gücümü yeterince elimden alıyor. Bu bende kalmalı.      



Sanırım bunu söylememin bir amacı da okuyan tüm erkeklere şunu açıkça belirtmek: haddinizi bilin. Sırf kadın haklarını desteklediğiniz için kendinizi kadınların savunucusu olarak görmeyi bırakın. 



Fikirleriniz umurumuzda değil. 



Söz hakkınız yok. Burada yok.



Ah, evet! Gücünüzün elinizden alınması nasıl bir duygu? Varlığınızın cinsiyetinize indirgenmesi ve size karşı kullanılması nasıl bir duygu?  




Bize güçten bahsetmeyin. 



Bu dünya bana kendimden utanmayı öğretti. 



Çok bağırdığımın söylenmesinden bıktım. 



Seksüel olarak ahlaksız olduğumun söylenmesinden bıktım. 



Beni iyi hissettiren kıyafetler giyince korkmaktan yoruldum. 



Değerimin önceden belirlenmiş olmasından bıktım. 



Bir kaşar olarak algılanmaktan yoruldum. 



En azından bir erkeğin terimleriyle, benim anladığım kadarıyla: cinselliğini yaşayarak ve bundan zevk alarak kendini " değersizleştiren " bir kadın. Eğer öyleyse, kaşar olmayı seviyorum. Benim için cinsel arzularımı kucaklamaktan ve bunları alenen ifade etmekten daha güçlendirici bir şey yok - sadece yaşıtlarımın itirazıyla karşılaşsam bile. 



İnsanların yaşam tarzımı onaylamadığını bilmekten zevk alıyorum. Eğer düzgün bir  kadın olmak insanlığımı inkar etmek anlamına geliyorsa, o zaman iğrenç bir fahişe olmayı tercih ederim.

 

 Ana Sayfa

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

Yorumuz için teşekkürler. Yorumunuzu inceledikten sonra, ticari kaygı içermiyorsa yayımlayacağım.