Eşimin Patronu

"Patron ne biçim bakıyor kız sana öyle..?" dedi Mehtap, "Gözlerini ayırmıyor valla üstünden..."

"Öyle mi?" dedi Şule, "Hiç farkında değilim doğrusu..."

Tabii ki doğru değildi bu. Bal gibi farkındaydı durumun. Yaklaşık 2 saattir, şirketin yeni aldığı bu çiftliğin açılışı nedeniyle verilen partiye geldiği andan beri, gözleri hep üstündeydi Erol Bey'in. Farkındaydı ve bu çok da hoşuna gidiyordu.

"Aman Mehtap..." dedi kadına, "Nelerle uğraşıyorsun sen de..."

Kocasının iş arkadaşlarından birinin karısıydı Mehtap. Esmer ve sıradan bir kadındı işte. Öylesine tanışıyorlardı aslında. O açıdan kadının böyle konuşmasını biraz da garipsemişti.

Demek ki başkalarının da dikkatini çekecek boyuta gelmişti Erol Bey'in bakışları. Gözleriyle kalabalığın arasında kocasını aradı. İlerler de bir grupla birlikte dikiliyordu Nedim. Hararetli hararetli bir şeyler konuşuyorlardı. En azından o farkında değildi yani.

Kocası, Erol Bey'in şirketinde orta düzey bir yöneticiydi Şule'nin. Bu yeni çiftlik açılışı söz konusu olduğunda da doğal olarak onlar da davet edilmişlerdi işte. Sapanca'ya yakın bir yerlerdeydi çiftlik. Parti de oradaydı tabii. Nedim işi sağlama almış ve bol bol içki içmeyi planladığı için, onlara yakın oturan bir iş arkadaşın üzerine yıkılmıştı gidip gelmek için. Böylece araba kullanmak zorunda kalmayacağını hesaplamıştı tabii.

Hava çok sıcak olduğu için akşam 7'de başlıyordu parti. Şule özenle hazırlanmıştı. Daha önceden de kocasının patronuyla böyle bir arada oldukları olmuştu ve her seferinde aynı şeyi yaşamıştı. Adam gözlerini üstüne dikiyordu sürekli. Siker gibi bakıyordu adeta. Böylece de, dilden dile dolaşan şöhretinin pek de haksız olmadığını kanıtlıyordu sanki. Adamın çapkınlığı dillere destandı. Uçan kuşun bile elinden kurtulamadığı söylenirdi hep. Sarışınlana düşkün olduğu da. Bir de, yanında çalışanların çoğunun karısını sikmiş olduğu anlatılıyordu. Şaşırtıcı tarafı, Erol Bey'in 60 yaşının üstünde olmasıydı ama. Yine de zımba gibi bir görüntüsü vardı. Kilolu değildi. Orta boyluydu. Saçları ve çenesinde bıraktığı keçi sakalı kırlaşmıştı ama. Bu da ona çok hoş bir hava veriyordu doğrusu. Fizik durumunun bu kadar iyi olması da normaldi tabii. Öyle çok parası vardı ki adamın. Şule, Erol Bey'in onu sikmek için can attığının farkındaydı yani. Bir gün bunu mutlaka yapacağından da emindi neredeyse. 27 Yaşındaydı Şule. Sarışındı ve çok çekici bir kadındı. Adamın zevkine uyuyordu yani. Tek bilinmeyen bunun ne zaman gerçekleşeceğiydi.

Ve o kadar çok merak ediyordu ki, onun hakkında anlatılanların ne kadarının gerçek olduğunu. Fırsatını bulduğu anda adama vereceğinin de farkındaydı. Nasıl olsa ilk olmayacaktı kocasından başka birine vermesi. Sonuncusu olmayacağı da kesindi.

Biraz da bu düşüncelerin etkisinden kalarak, tam bir afet haline gelmeye özen göstermişti hazırlanırken. Siyah ve incecik bir giysi seçmişti kendine. İp gibi askıları olan ve kalçalarının bitimine kadar vücudunu saran bir şeydi bu. Eteği biraz bollaşıyordu ama iyice kısaydı. Odadan çıkmadan aynada kendine son bir kez bakmıştı giyinmesi bittiğinde. Acayip olmuştu doğrusu. Giysinin altına ne sutyen ne de külot giymemiş olduğu bile belli oluyordu. Bunların ikisinden de hiç hoşlanmazdı zaten. Ancak mecbur olduğu zamanlarda kullanılacak bir şeylerdi onun için. Ve bugün kendini mecbur hissetmiyordu.

Saat 6 gibi yola çıktılar. Şule arkada tek başına oturmuştu, kocası da önde arabayı kullanan arkadaşının yanına. Bir saatten fazla sürdü yol. Sıkıntıdan patlamıştı doğrusu.

Ama daha partinin verildiği açık alana girdikleri andan itibaren keyfi gelmişti yerine. Çünkü Erol Bey'in o siker gibi bakan gözleri daha o anda dikilmişti üstüne ve bir daha da hiç ayrılmamıştı. Bunu son derece tahrik edici buluyordu Şule. Zaman zaman gözgöze geliyorlardı. Bu anlar daha da tahrik ediciydi doğrusu. Ateşler çıkıyordu adamın gözlerinden.

"Biliyor musun, onun için manyak diyorlar..." dedi Mehtap neredeyse fısıldarcasına, "Kadınlara acayip şeyler yapıyormuş, öyle söylüyorlar..."

"Öyle mi..?" diye sordu kadına, "Ne gibi yani..?"

"Bilmiyorum ki, yalnızca böyle söylüyorlar işte..."

"Her duyduğuna inanmamak lazım Mehtap'cım... Belki dedikodudur, belki de gerçektir ama, bize ne bunlardan canım..."

Biraz bozulmuş gibiydi kadın. Anlaşılan Şule'nin iyice meraklanıp üstelemesini bekliyordu ki, anlatmak istediklerini anlatabilsin. Biraz sonra da "ben bi dolaşayım" diye mırıldanarak yürüyüp gitti. Şimdi dirseklerini dayadığı yüksek kokteyl masasının başında yalnız kalmıştı Şule.

Gözlerini çevrede dolaştırıp Erol Bey'i aradı. Ama görünürlerde yoktu adam. Mehtap onu lafa tutarken kaybolmuştu ortadan. Canı sıkıldı. Eğer adamla bir daha gözgöze gelebilseydi, onun o siker gibi bakışlarına, verir gibi bakarak karşılık vermek istiyordu halbuki. Yalnız da kalmıştı hazır.

"Şule'ydi değil mi?" dedi bir ses o anda tam arkasından, "Başımı döndürüyorsun haberin vardır diye düşünüyorum..."

Hızla arkasına döndü Şule ve bir anda Erol Bey'le burun buruna geldi. Tam gözlerinin içine bakıyordu adam. Gerçekten de alev alevdi kahverengi gözleri.

"Öyle mi?" dedi, "Ne yapıyorum ki?"

"Bir şey yapman gerekmiyor... Sana bakıyorum ve yetiyor bu..."

Gelip yanında durdu adam. O da bir dirseğini masaya dayamıştı. Dışarıdan bakanlar için sıradan bir görüntü vardı ortada yani. Şule birden Erol Bey'in öbür elini belinde hissetti. Hafifçe titredi bu temasla. Ne yapıyordu bu adam böyle.

"Özellikle de kalçaların döndürüyor başımı..." dedi Erol Bey, "İnanılmaz tahrik edici bir kıçın var..."

Konuşamadı bile Şule. Bir anda toptan hücuma kalkmıştı adam. Tam gaz geliyordu üstüne. Kendini toplamaya çalışıyordu ki belindeki elin yavaşça aşağı kaymaya başladığını hissetti. Kalçalarına iniyordu Erol Bey'in eli.

"Görüyorum ki sen de farkındasın bu güzelliğin... Baksana iç çamaşırı bile giymemişin..."

Yavaş yavaş uçmaya başladığını hissediyordu Şule. Tanrım ne biçim bir adamdı bu böyle. Birinin onları görmesi ihtimalinden bile çekinmiyor gibiydi.

"Seninle başbaşa kalmamız gerek..." dedi Erol Bey, "Bu güzelliği yakından incelemek istiyorum çünkü... Anlıyor musun Şule...?"

Bereket tam o sırada birileri onlara doğru gelmeye başladı. Bu da Erol Bey'in elini çekmesine neden oldu. Yoksa ipin ucu kaçacak gibiydi Şule için. Sonra masanın çevresi iyice kalabalıklaştı. Bu da kendini toplaması için bir fırsat gibi geldi Şule'ye. Bu arada davetlilerin bir kısmı da ayrılmıştı partiden. Kalanlar çoğu şirket çalışanlarıydı, bir kaç tane de yabancı misafir vardı.

İşte tam o anda patlattı bombayı Erol Bey.

"Şimdi buradan hep beraber ayrılıyoruz ve doğruca benim eve gidiyoruz..." dedi herkese, "Bundan sonrası ancak orada devam eder... Herkesin arabası vardır her halde..."

Hala Şule'nin yanındaydı. Artık ona dokunmuyordu ama gerçekten çok yakınındaydı. Başını çevirip adama baktı.

"Bizim arabamız yok..." dedi birdenbire, "Başka birinin arabasıyla geldik buraya..."

Bunu neden söylediğini bile bilmiyordu o anda. Birden çıkmıştı öylece ağzından. Ama Erol Bey'in gözleri parlamıştı birden.

"Hadi bakalım, herkes arabalara..." dedi ortaya.

Sonra da Şule'nin elini tuttu sımsıkı.

"Sen..." dedi, "Benim arabamda geliyorsun..."

Bir an diyeceğini bilemedi Şule. Ama hayır diyemiyeceğini hissediyordu. Kocasının patronuydu adam ve onu kızdırmaması gerekirdi bir kere. En azından bunu biliyordu. Ama belki de ondan daha da önemlisi, kendi de reddetmek istemiyordu bu teklifi. Erol Bey'in eli kalçalarını okşamaya başladığı andan itibaren, zaten pek de olmayan direncini tümüyle yitirmişti.

"Ama kocam..." diyecek oldu yalnızca.

"Sen onu merak etme..." dedi Erol Bey, "Arkadaşları onunla ilgilenirler..."

Yine de çevreye bakınıp kocasını aradı gözleriyle Şule. Yanında Bilgin Bey vardı Nedim'in. Erol Bey'in vekilharcı olarak bilinen Bilgin Bey. Tanrım adam ya herşeyi düşünüyordu, ya da yakın adamları onu sürekli izliyor ve bir şey yapmaya kalkıştığını hemen farkedip ortamı hazırlıyorlardı yani. Güçlüydü Erol Bey ve bu gücü kullanıyordu.

Çiftlik kapısına geldiklerinde Erol bey'in simsiyah Audi'si onları bekliyordu. Kır saclı ve uzun boylu şoför arka kapıyı açmıştı bile. Önce ona yol verdi adam, peşinden de kendi girdi içeri. Kapıyı kapadığında, dış dünya ile bağlantıları koptu sanki. Camları da siyahtı Audi'nin. Dışardakilerin bir şey görmesine imkan yoktu. Ama Şule onları görebiliyordu yine de. Bilgin Bey'in kocasını kendi otomobiline doğru götürdüğünü farketti bu nedenle de. Bu arada şoför de yerine geçmişti. Kayar gibi hareket etti Audi.

Kalbi gümbür gümbür atıyordu Şule'nin. Birşeyler olacağının farkındaydı. Ama ne olacağını bilmiyordu. Ne zaman olacağını da. Arabanın sol tarafında oturmuş bekliyordu yalnızca.

Ama çok beklemesine gerek kalmadı. Yalnızca bir kaç yüz metre gitmişlerdi ki, Erol Beyin elini bacaklarında hissetti. Tam dizinin üstünden tutmuştu adam. Ve eli ateş gibiydi sanki.

Tüm vucüdunun titremesine neden olmuştu bu temas. Bacakları elinde olmadan aralandılar ve adamın eli yavaş yavaş yukarılara çıkmaya başladı. Çok ustaydı doğrusu. Gayet kararlı ve kendinden emin bir hali vardı adamın. Ve hiç acele etmiyordu. O ateş gibi yanan parmaklar, milimetre milimetre hareket ederek, artık vıcık vıcık olmuş amına yaklaşıyordu.

"Sakin sakin gidelim Turan..." dedi şoföre, "Acelemiz yok biliyorsun..."

Böylece de Şule'nin aklına şoförün gelmesine neden oldu. O kadar heyacanlanmıştı ki, sanki unutmuştu onu. Dikiz aynasına baktığında gözgöze geldi şoförle. Tanrım, onları seyrediyordu adam.

Ne yapacağına karar vermeye çalışıyordu ki, Erol bey'in parmakları amını buluverdi. Tüm vücudu sarsılmaya başladı. Derin bir inleme çıktı ağzından. Epeydir tırmanan içindeki gerilim, bir anda boşalıverdi. Tek dokunuşta boşalmasına neden olmuştu adam.

Şimdi iyice sokulmuştu ona Erol Bey. Ağzı neredeyse kulağının dibindeydi. Alçak bir sesle konuşmaya başladı.

"Senin gibi her an patlamaya hazır kadınlara bayılırım ben biliyor musun..? Tüm akşam boyu aklımda hep seni sikmek vardı... Ve şimdi sikiceğim... Bunu biliyorsun değil mi?"

Orta parmağını birden soktu Şule'nin amına. Tanrım ne biçim bir adamdı bu Erol bey böyle?

Sonra gözleri yine dikiz aynasına takıldı. Şoförün gözleri hala oradaydılar. Bakışlarından ateşler saçarak seyrediyordu adam.

"Ama şoför..." dedi fısıldayarak.

"Turan mı..?" dedi Erol Bey, "O alışıktır böyle şeylere... Seyrediyor değil mi..?"

"Ah evet..."

"Yoksa bu hoşuna gitmiyor mu..? Düşünsene seni seyrediyor... Siki kalkıyor... Belki otuzbir de çekecek baka baka... Hoşuna gitmiyor mu bu ha..?"

Neler söylüyordu böyle adam.

"Biliyorum hoşuna gideceğini zaten... Sik kaldırmaktan zevk aldığın her halinden o kadar belli ki... Bu yüzden aklımı çeliyorsun zaten... Böyle kadınlara bayılırım ben..."

Parmağı artık sonuna kadar girmişti içine. Elini Erol Beyin önüne doğru uzattı ve parmakları, adamın hala pantolonunun içinde olan sikini buluverdiler. Aynı anda da biraz daha uçtu Şule, sanki mümkünmüş gibi. Ne kadar büyüktü adamın siki.

Sanki her şey onu iyice uçurmak için çalışıyormuş gibiydi. Müthiş bir adamdı Erol Bey. Beyninin derinliklerinde gizi şeylerin üstünü, iki laf ederek açıyordu. Amındaki parmak müthiş zevk veriyordu. Siki kocamandı adamın.

Ve şoför Turan dikiz aynasından her şeyi seyrediyordu.

Bir taraftan da bu kocaman siki biran önce çıplak olarak istiyordu eline. Telaşlı parmaklarla adamın fermuarını indirmeye çalışıyor ama bunu başaramıyordu.

"Bir dakika..." dedi Erol Bey, "Bırak ben yapayım..."

Bunu yapmak için amındaki parmağını da çekmişti tabii ve bu da hiç hoşuna gitmemişti Şule'nin. Oturduğu yerde sabırsızlıktan adeta kıvranarak adamı bekliyordu. Ve Erol Bey yine onu şaşırtan bir şey yaptı. Önce kemerini çözdü, sonra da donuyla birlikte pantolonunu ayak bileklerine kadar indirdi ve ayakkabılarını da çıkarıp tamamen sıyırdı. Şule, onun pantolonunu özenle katladığını ve yanındaki koltuğa koyması için şoföre uzattığına gördü. Sonra gözleri asıl beklediğini, adamın sikini yakaladı.

Tanrım gerçekten de kocaman bir şeydi bu.

Yukarı kıvrık bir yay gibi duruyordu. Ağzının sulandığını hissediyordu Şule. Acaba Viagra filan mı kullanıyordu adam. Bu yaştaki birinden böyle bir sik beklemiyordu doğrusu.

Tekrar elini uzatıyordu ki, Erol Bey bileğini tuttu.

"Acele etme..." dedi sonra da, "Hele şundan da bir kurtulalım bakalım..."

Ne demek istediğini ilk başta anlamamıştı Şule ama, adam iki eliyle tutup üstündeki giysiyi çıkarmaya çalıştığında onun niyetini kavradı. Kısacık bir süre içinde, ayakabıları dışında çırılçıplak kalmıştı. Onları da kendi çıkardı ayaklarından. Artık tam anlamıyla çırıl çıplaktı. Arabanın arka koltuğunda, kocasının patronunun yanında ve seyretmekten biran bile vazgeçmeyen şoförün gözlerinin önünde çırıl çıplaktı. Bu o kadar tahrik ediciydi. Amı vıcık vıck olmuştu. Koltuğun deri kaplamasını ıslatıyordu.

Kendini daha fazla tutamadı ve sağ eli bir pençe gibi yapıştı Erol Bey'in sikine. Ateş gibiydi. Taş kadar sert ve ateş gibi yakıcı. Mutlaka Viagra kullanıyor olmalıydı adam.

Şimdi arka koltuğun tam ortasında oturuyordu Erol Bey. Burası,şoförün her şeyi görebilmesi için en rahat yerdi aynı zamanda. Şule, adamın bunu gayet bilinçli yaptığına emindi. Nitekim şoförün de dikiz aynasını yeniden ayarladığını farketmişti. Şu anda parmakları o kocaman sikin çevresine dolanmış hafif hafif sıvazlayan elini görüyor olmalıydı Turan.

Bu çok uçurucu geliyordu Şule'ye.

"Ağzın da elin kadar becerikli mi bebeğim..?" diye sordu birden Erol Bey, "Dudakların çok tahrik edici görünüyorlar doğrusu... Onları sikimin üstünde hissettmek istiyorum..."

O söylemese de yapacaktı zaten bunu Şule, Adamın kucağına doğru eğildi ve en dibinden tuttuğu o kocaman sikin başını yalamaya başladı. Çok güzeldi tadı. Mis gibi de kokuyordu üstelik. Bir taraftan da şoförün gözleri önüne nasıl müthiş bir manzara koymuş olduğunu düşünüyordu. Daha fazla dayanamadı. Ağzı açıldı ve Erol Bey'in sikini yarıya kadar aldı içine.

Her zaman sik emmekten büyük bir zevk almıştı Şule. Şimdi de öyle oluyordu yine. Bir taraftan başını yavaş hareketlerle yukarı aşağı oynatıyor ve o kocaman sikin ağzına girip çıkmasını sağlıyor, bir taraftan da hırsla emiyordu. İçini boşaltmak istercesine büyük bir hırsla emiyordu. Erol Bey ise öylece oturuyordu orada. Kendini tümüyle Şule'nin ağzına bırakmış gibiydi.

"Ağzın elinden çok daha becerikliymiş bebeğim..." dedi birden, "Eğer 20 yıl önce olsaydı, top gibi patlatmıştın beni..."

Sesi, şoförün rahatlıkla duyabileceği kadar yüksekti.

Şule, giderek tüm kontrolü kaybetmek üzere olduğunun farkındaydı. Erol Bey'in onu eninde sonunda sikeceğine hazırlamıştı kendini aslında. Hazırlamak ne kelime bunu büyük bir istekle bekliyordu ama, bu kadar çabuk ve bu kadar uçurucu olacağını aklına bile getirmemişti. Ama öyle olmuştu işte. Adam sandığından çok daha değişik biri çıkmıştı.

Şimdi o kocaman sikin başı neredeyse bademciklerine değerken, Mehtap'ın partide söylediği o sözler çınlıyordu kulaklarında. "Biliyor musun, onun için manyak diyorlar. Kadınlara acayip şeyler yapıyormuş, öyle söylüyorlar", demişti kadın. Ve Şule onun ne söylemek istediğini anlıyor gibiydi artık. Gerçi Mehtap kulaktan dolma şeyler söylüyordu ama, Erol Bey'in kadınlara acayip işler yaptığı kesindi. İşte arabanın arka koltuğunda ağzına vermişti Şule'nin. Bunu şoförünün gözleri önünde ve hatta özenle ona göstere göstere yapıyordu.

Her şey uçurucuydu yani.

Hem de öylesine uçurucuydu ki, Şule benliğinin üstünden bir örtünün kaldırılmakta olduğunu hissediyordu adeta. Hep içinde olan, hep yapmak istediği ama kendi kendine bile söylemekten çekindiği yönlerini açığa çıkarıyordu adam. Tanrım nasıl da seyrediyordu şoför. Ve nasıl da hoşuna gidiyordu bu Şule'nin.

Yalnızca adamın sikini yalayıp emiyordu ve bu dahi içinde fırtınaların kopmasına neden olabiliyordu.

"Çok acayip bir kadınsın bebeğim..." dedi Erol Bey, "Sikimi ağzına alıyorsun ve neredeyse boşalacaksın. Seninle neler yapıcaz biliyor musun?"

Yalnızca inleyebildi Şule. Kendi de şaşırmıştı doğrusu böyle aniden titremesine.

"Hadi gel sikimin üstüne otur şimdi..." dedi sonra Erol bey, "Hadi bebeğim... Biraz da o müthiş götünü seyretsin Turan..."

Neredeyse bir daha geliyordu Şule. Adeta telaşla doğruldu ve sonra ata biner gibi kucağına çaktı adamın. Elini bile değmesine gerek kalmadı. O kocaman ve kazık gibi sikin başı amının dudaklarına dokunduğu anda bıraktı kendini. Yağ gibi kaydı sik içine.

Artık kendini tutamıyordu. Titremeye inlemeye. Kıvranıyordu Erol Bey'in kucağında. Başını adamın boynuna gömmüştü. Derin derin inliyordu.

Biraz kendini toplayınca hareketlendi yeniden. Çılgın bir dansa başlamıştı içindeki sikin üstünde artık. Kalçaları yukarı aşağı, sağa sola, öne arkaya kıvrılıp bükülüyor, oynuyordu.

"Turan'ı mahvettin...." dedi Erol Bey birden. "Neredeyse duracak araba... Gözünü alamıyor götünden bebeğim..."

Tanrım durmak bilmiyordu adam. Tam kendini toplayacakken bir şey söylüyor ve yeniden uçuruyordu onu.

inliyordu sadece, başını arkaya atarak.

Şimdi iki taraftan ellerini uzatıp kalçalarına yapışmıştı Erol bey. Onları ayırıyor, adeta şoförün biraz daha fazla görmesini sağlamak için çırpınıyordu. Sonra bir elinin parmağı hafif hafif götüne dokunmaya başladı. Bunun doğal sonucu Şule'nin biraz daha çıldırması oldu yalnızca. O küçük delik, adamın parmağının altında kendiliğinden açılıp kapanmaya başladı.

"Götün sikilmek için deliriyor bebeğim..." dedi Erol Bey, "Tam sikilecek kıvamda... Kıpır kıpır... Yumuşacık..."

Neredeyse aynı anda da parmağırı sokmaya başladı yavaşça.

Bu sefer yığılıp kaldı Erol Bey'in kucağına. Derin derin nefes alıyordu.

Tekrar kendini toplamasına, daha doğrusu kanının bir daha tutuşmasına neden olan şey de, götündeki parmak oldu. Yavaş yavaş sokup çıkarıyordu Erol Bey parmağını. Tıpkı küçük bir sik gibi girip çıkıyordu içine. Tüm vücudunun en duyarlı zevk merkezlerinden biri olan götü, giderek açılıyordu. Bir bilseydi adam onun götünden sikilmekten ne kadar çok zevk aldığını.

Bunları bilmiyordu adam gerçi ama, parmağını saran küçük göt deliğinin giderek açıldığının farkındaydı tabii. Giderek daha hızlanan hareketlerle sokup çıkarmaya başlamıştı artık parmağını.

"Götünü istiyorum bebeğim..." dedi Şule'ye, "Hadi götünü ver bana..."

İkiletmedi onu Şule. Tanrım, mümkünmüş gibi o daha çok istiyordu bunu çünkü. Titreyen bacaklarının üstünde yükseldi ve Erol Bey'in siki çıktı amından. Sonra elini uzatıp onu tuttu ve adamın hala parmağını çıkarmadığı götüne dayamaya çalıştı.

"Öyle değil bebeğim..." dedi adam, "Sırtını dön bana... Siktiğim götün güzelliğini de seyretmek istiyorum..."

Telaşla ayaklarını yere basıp ona sırtını döndü ve kalçalarını, beklemekte olan o kocaman sikin üstüne indirmeye başladı. Biran önce istiyordu onu içine. Biran önce götünden sikilmek istiyordu.

Erol Bey'in siki götüne değdiği anda, tüm vücudu titremeye başladı Şule'nin. Tanrım gerçekten de ateş kadar sıcaktı. Hafifçe oturdu üstüne. Am sularıyla o kadar ıslanmış o kadar kayganlaşmıştı ki, bir anda giriverdi içine. Daha fazla dayanamadı Şule. Kendini bırakıverdi ve o kocaman sik, taşaklarına kadar gömüldü götüne. Gözlerinde şimşekler çakmaya başladı aynı anda da.

Tanrım boşalıyordu.
Bir süre öylece oturdu adamın kucağında. Kımıldayamıyordu bile. Derin derin soluyor, kendini toplamaya çalışıyordu.

"Yaslan göğsüme şimdi bebeğim..." dedi Erol Bey, "Arkaya yaslan ve ayaklarını koltuğa bas bacaklarımın iki yanında... Böyle yap ki, biraz da amını seyretsin Turan... "

Yine delirecek gibi oldu Şule. Gerçekten de manyak ediyordu Erol bey onu. Kendi kendine bile itiraf etmediği tüm yönlerini çıkarıyordu ortaya. Aynen yaptı adamın dediklerini. İçine dibine kadar sik girmiş götünü ve onun üstünde şişip vıcık vıcık olmuş, dudaklarını susamış bir ağız gibi açmış amını gösteriyordu ona. Yay gibi gerilmişti yine tüm vücudu. Ve Erol Bey de, bir an bile gevşemesine izin vermiyordu zaten.

Gözlerini dikiz aynasına çevirdi şoförün gözlerini görmek için. Ama bunu başaramadı tabii. Adam aynayı asıl görmek istediği yere, amına ayarlamıştı anlaşılan. Bu nedenle Şule de aşağıyı görüyordu. Ve manzara müthişti. Sikini dışarı çıkarmıştı şoför. Sol elini çevresine dolamış. Yavaş hareketlerle otuzbir çekiyordu. Ve siki kocamandı. En az Erol Bey'inki kadar kocaman hem de.

Bu manzara Şule'nin daha da uçmasına neden oldu.

İyice yaslanmıştı Erol Bey'in göğsüne. Ayaklarını adamın iki yanında koltuğa basmış ve onlardan güç alarak çılgınca kıvranmaya başlamıştı artık. Götü elinde olmayan hareketlerle kasılıyor, bir açılıp bir kapanarak adamın sikini sanki sağıyordu. Gözlerini de dikiz aynasından ve şöforun oradan görebildiği sikinden ayıramıyordu bir türlü.

Tanrım ne kadar büyük bir zevki bu.

Bir sik götünün içindeydi, öbürü de sahibinin elinde. Onun için kalkmış iki sik. Onun için boşalmaya hazır iki sik. Bütün bunlan beyninin içinde patlamalara neden oluyordu. Şimdi Erol Bey'de hareketlenmişti. Kalçalarının yukarı aşağı hareketleriyle, o kocaman sikini götüne sokup çıkarıyordu artık. Giderek de hızlanıyordu. Şimdiye kadar dayanmış, boşalmamıştı adam. Ama şu anda o da hazırdı sanki.

Şule'nin ise peşpeşe titremeler ve içinden boşalan zevk dalgalarında sörf yapıyordu. Tüm vücudunu sarsan zevk dalgalarının biri biterken öbürü geliyordu. Ve giderek de araları kısalıyordu bunların. Tanrım, o kadar çok zevk alıyordu ki.

"Ne yapıyor Turan..?" diye sordu birden Erol Bey, "Görebiliyorsun değil mi bebeğim...?"

İnleyebilmişti sadece Şule.

"Anlatsana bana ne yapıyor... Seyrediyor mu seni..? Hadi söyle bana amını seyrediyor mu?..?"

"Evet, ..." dedi inleyerek Şule, "Hem seyrediyor, hem de otuzbir çekiyor... Siki elinde... Kocaman..."

"Fırsatını bulsa seni nasıl siker biliyor musun..?"

"İzin versem şu anda hemen atlar ve sikini amına sokar o da... İçin sikle dolar bebeğim... İster miydin sen de bunu...? Hadi söyle bana... İster miydin iki sikin birden içine girmesini..? Biri amına, biri götüne..." İster miydin..?"

Derin bir inlemeyle tekrar ve çok şiddetle kasılmasına neden oldu bu sözler. Tanrım adam yalnızca götünü değil beynini de sikiyordu.

Sonra daha da hızlandı Erol Bey'in hareketleri. O Kocaman sik artık bir piston gibi girip çıkıyordu götüne. En ucuna kadar çıkıyor, sonra taşaklarına kadar tekrar giriyordu.

Birden müthiş bir şey oldu.

Erol Bey sikini köküne kadar geçirdi ve inleyerek boşalmaya başladı. Alev kadar yakıcı erkeklik sıvıları, götünün içini yangın yerine çevirmişti Şule'nin. Bu yetmiyormuş gibi, neredeyse aynı anda şoför de fışkırtmaya başlamıştı. Kalın sperm sütunları sikinin tepesinden fışkırıyor ve her yere gidiyordu.

Gözleri karardı Şule'nin.

Öylece yığılıp kaldı Erol Bey'in kucağında.

+++++++++++++++

Onu tekrar kendine getiren de Erol Bey'in sesi oldu.

"Toplanmamız lazım bebeğim..." diyordu adam, "Neredeyse geliyoruz eve..."

O zaman hala onun kucağında oturmakta olduğunu farketti Şule. Adamın artık inmiş siki de, hala götündeydi. İsteksizce doğruldu. Tanrım ne kadar da çok fışkırtmıştı içine. Götünden dölleri sızıyordu. Bereket ki Erol Bey arka camın önünde duran bir kağıt peçete kutusunu uzattı ona. Her şeye hazırlıklıydı yani.

Amından akan sular her yerine bulaşmıştı. Kendini çok da yorgun hissediyordu. Ama müthiş zevkli bir yorgunluktu bu.

Sonra giysisini üstüne geçirdi ve ayakkabılarını giydi. Tabii saçını başını da düzeltmesi gerekiyordu. Bir taraftan da gözucuyla Erol Bey'i seyrediyordu. O da silinip temizlenmiş sonra da yeniden giyinmişti bile.

"Yarın sabah bebeğim..." dedi Şule'ye, "Kocan İstanbul dışında geçici bir göreve gidecek... Sen de hazırlan, Turan saat 11 gibi gelip seni alır... Daha işimiz bitmedi seninle... Daha yeni başlıyor aslında..."

Sesini çıkarmadı Şule. Audi evin kapısına yanaştığı sırada kendini iyice toplamıştı. Birlikte indiler ve evin içinden geçip geniş arka bahçeye çıktılar. Davetlilerin çoğu gelmişti bile. Şule etrafına bakınıp durumun farkına varan kimse olup olmadığını anlamaya çalıştı. Görebildiği tek şey, bahçenin uzak köşesinde duran ve gözlerine ona diken Mehtap oldu yalnızca. Pis bir sırıtma vardı kadının yüzünde.

Sonra kocasını gördü ve ona doğru yürüdü.

"Sana müthiş bir haberim var..." dedi kocası onun konuşmasına izin vermeden, "Galiba terfi ediyorum... Bilgin Bey getirdi beni buraya ve yol boyu patronun benimle ilgili özel düşünceleri olduğunu anlattı... Çalışmalarımdan çok memnunmuş... Çok heyecanlandım doğrusu... Zaten Bilgin Bey beni kendi arabasına çağırdığında da heyecanlanmıştım... Seni bile unuttum baksana... Nasıl geldin sen buraya..?"

"Geldim işte bi şekilde..." dedi Şule.

İş Bağlantısı


Hiç hesapta olmayan bir halde yakalanmasına, kocası neden olmuştu. Kapı açıldığında, salondaki divanın üstüne uzanmış, kitap okuyordu. Eteği beline kadar sıyrılmıştı. Kocası içeri yanında üç kişiyle girince gerçi yerinden fırlamıştı hemen ama, bunu yapana kadar her yerini görmüş olduklarından da emindi.

Aslında üzerindeki giysi de, ayakta dururken bile, vücudunun gereğinden çok daha fazla bölümünü adamların gözleri önüne seriyordu. Bu da hazırlıksız yakalanmasının sonucuydu tabii. Kimseyi beklemediği için, her zaman yaptığı gibi, kocasının t-shirtlerinden birini geçirmişti çıplak vücuduna. İnce ve beyaz pamuklu kumaşın, tüm bolluğuna rağmen, vücudunun olmadık yerlerine yapıştığının ve ona son derece seksi bir görünüm verdiğinin farkındaydı. Eteği, ancak kalçalarını kapatabiliyordu. Ayakları da çıplaktı.

İşte bunun yüzünden, kocasının yanındaki üç adam şimdi gözlerini ona dikmiş, tepeden tırnağa inceliyorlardı. Öyle konuşmadan geçen birkaç saniyelik süre içinde, o da adamları inceleyecek zaman bulmuştu. Zaten daha ilk anda, üçünün de Türk olmadığını anlamıştı. İkisi genç, biri orta yaşlıydı. Ortak yanları, hepsinin tenlerinin iyice esmer, saçlarının siyah ve kıvırcık oluşuydu. Orta yaşlı olanın, şakakları hafifçe kırlaşmıştı yalnızca. Buna karşılık, üçünün de vücutları sırım gibi adeleliydi. Tek kelimeyle özetlemek gerekirse, hepsi yakışıklıydılar.

Birden oluşan elektrik dolu havayı, kocası bozdu ve adamları onunla tanıştırmaya başladı. İki gencin adı Hasan ve Abdul, ortayaşlınınki ise Ben'di. Üçü de Faslı'ydılar ve anladığı kadarıyla, kocası onlarla ortak bir iş çevirmeye girişmişti.

Faslı'ların üçü yanyana, divanın üstüne oturmuşlardı. Kocası da, yana düşen tek koltukta oturmuş, daha ilk andan itibaren telefonu eline almıştı. Durmadan telefon ediyor, birilerini arıyor, bir şeyler konuşuyordu. Divanın karşısına düşen tek koltuğa oturmuş, biraz da olup bitenlerden kopuk kalmış bir halde onları izliyordu. Bu arada, kocası da onu biraz aydınlatmak gereğini duymuş olmalıydı:

"Adamlar çok büyük miktarda havlu ve bornoz almak istiyorlar." dedi. "Kimseye kaptırmadan bu işi ben bitirmek istiyorum. Bu yüzden de acele ediyorum."

Faslı'ların kendi dilleriyle biraz Fransızca'dan başka dil bilmedikleri de, bu arada ortaya çıkmıştı. Kocasının telefondaki konuşmalarını anlamadıkları için ilgilenmiyorlardı bile. Bunun yerine, tüm dikkatlerini ona vermişlerdi. Pek de haksız sayılmazlardı hani. Tam karşılarında oturuyordu. Üst üste attığı bacakları olduğu gibi meydandaydı. Adamların gözlerinin, çıplak ayak parmaklarından saçlarına kadar her yerinde gezindiğini fark ediyordu. Giderek de, bundan hoşlanmaya başlamıştı.

Sonra kalkıp mutfağa gitti ve kahve yapmaya başladı. Elinde tepsi geri döndüğünde, içeride hiç bir değişiklik olmamıştı. Kocası hala telefonla konuşuyordu. Çömelip, elindeki sehpaya bıraktı. Sonra doldurduğu ilk fincanı, divanın sağ başında oturan Hasan'a uzattı.

Birden, adamların üçünün de gözlerinin alev alev yanmakta olduğunu farketti.

Altı göz birden, kasıklarında kitlenmişti. Hafiçe gözlerini indirip o da baktı kasıklarına. Eteği iyice sıyrılmıştı, bacakları aralıktı ve amı görünüyordu. Aslında hemen toplanıp kalkması gerekiyordu ama, sanki çivilenip kalmıştı.

Faslılar'ın bakışlarının amını yaktığını hissediyordu. Elinde olmadan bacaklarını biraz daha araladı. Sonra da, pozisyonunu değiştirmeden, diğer fincanlara da kahve doldurmaya başladı.

İnadına ağırdan alıyordu. Adamların herşeyi görmelerini istiyormuş gibiydi sanki. Sonunda, fincanları onlara uzatmaya başladığında, birden daha da heyecanlandı. Üçünün de pantolonlarının önünde, kolaylıkla fark edilebilecek kabarıklıklar meydana gelmişti. Kalkıp yine koltuğa oturdu.

Kahvesini içerken, vücudunun ateş gibi yanmaya başladığını fark etti. Önce karnının içinde başlamıştı yanma. Sonra biraz aşağıya, kasıklarına inmiş, sonunda da, tüm vücuduna yayılmıştı. Son derece tahrik olduğunu, içini güçlü bir sikilme isteğinin kapladığını hissediyordu.

Göz ucuyla kocasına baktı. Hala telefonla konuşuyordu ve olup bitenlerin farkında olmadığı belliydi. Kahvesini bitirip, fincanı yerdeki tepsinin içine koydu ve yeniden arkasına yaslandı.

Artık bacak bacak üstüne atmaktan vazgeçmişti. Onun yerine, bacakları hafifçe aralık oturuyordu Faslılar'ın karşısında. Yine üçünün de gözleri üzerindeydi ve artık, bundan tanımlanamaz bir haz almaya başlamıştı. Sanki kontrolünü elinden kaçırmış gibiydi. Bakışlardan tahrik oldukça, bacakları biraz daha aralanıyordu. Sonunda, yine amını göstermeye başladı adamlara. Üstelik şimdi, şişmiş ve sulanmıştı da amı.

Acaba bunu fark edebiliyorlar mıydı?

Faslılar'ın aralarında bir şeyler konuştuğunu duyuyor ama, konunun kendisi olabileceğinden başka bir tahmin yürütemiyordu. Artık yalnızca ayak parmaklarının uçları değiyordu yere. Dizleri, elinde değilmiş gibi hareket etmeye, ritmik hareketlerle hafif hafif açılıp kapanmaya başlamıştı. İşin sonunun nereye varacağını bilmiyor, düşünmek de istemiyordu. O andaki durumdan zevk alıyordu ve bundan şikayetçi değildi.

Adamları da mahvetmişti. İçlerinde en kötü durumda olan, sol başta oturan Abdul'dü. Kalkıp pantolonun önünü çadır gibi kabartmış olan sikini saklayabilmek için sürekli çaba harcıyor, öne doğru eğilip, dirseklerini dizlerine dayıyordu. Diğerlerinin durumu da pek farklı değildi.

Bütün bunları görmek de, ayrıca tahrik edici geliyordu ona. Memelerinin uçları da sertleşmiş, ince kumaşın altından birer düğme gibi görünmeye başlamışlardı.

Kendini olup bitenlere öylesine kaptırmıştı ki, kocası yerinden kalkıp içeriye giderken, ona gelmesini işaret ettiğinde canı sıkıldı. Ama herhalde söyleyeceği şeyler vardı kocasının. Yerinden kalkarken eteğini biraz daha açmaya dikkat etti. Sonra içeriye, kocasının yanına gitti.

"Benim Bursa'ya gitmem lazım." diyordu kocası. "Orada birini buldum ve eğer anlaşabilirsek, bu iş tamam demektir. Ama önce tek başıma konuşmam lazım onlarla. beğenirse, birkaç kilo bir şeyler verebileceğim. Yol gidiş-geliş 4 saat sürer. En az 3 saat de orada kalırım. Şimdi saat 5. Yani gece 12'de filan dönmüş olurum. Şimdi sen bu Faslılar'ı oyalamaya bak biraz. Sakın bir yere kaçmasınlar e mi?"

İşte bunu hiç beklemiyordu.

Baştan beri adamların çekip gideceğini ve kendisinin kocasıyla yalnız kalacağını varsaymıştı ve şimdi tam tersi bir durum çıkıyordu ortaya. Bu kadar zamandır tahrik olup durmuştu. Adamlar gidince kocasıyla sikişmek istiyordu canı. Şimdi hem bunu yapamayacaktı hem de adamlarla yalnız kalacaktı. İşte bunu yemiyordu gözü. Onları baştan çıkarmak için elinden gelen her çılgınlığı yapmıştı.

"Yani beni bunlarla yalnız mı bırakacaksın?" dedi kocasına.

"Ne var ki bunda?"

"Sikerler diye korkmuyor musun? Nasıl baktıklarını görmedin mi?"

"Eee, ne olmuş? Biraz baktılar işte. Biraz daha bakarlar, işte o kadar. Ayrıca işime de gelir yani. Böylece kaçmaları söz konusu olmaz."

Sonra tekrar salona döndü kocası. Peşinden gittiğinde onu, Ben'le konuşurken buldu. Faslılar, kocasının anlattıklarını dinleyip, bir süre kendi aralarında konuştular, sonunda Ben başını sallayarak onay verdi kocasına. Yanınan geçerken, kıçına hafif bir şaplak atıp kapıya yürüdü kocası. Dışarı çıkmadan da dönüp;

"Hadi ben gidiyorum." dedi. "Bırak biraz daha seyretsinler seni. Böylece zaman daha çabuk geçer. Ayrıca eminim ki, senin de hoşuna gidiyordur."

Sonra dışarı çıkıp, kapıyı arkasından kapadı. Bir anda, Faslılar'la baş başa kalıvermişti. Ne olup biteceğini bilememenin getirdiği huzursuzluk ve hafif bir korku kaplamıştı içini. Ama yüzünü Faslılar'a dönüp, üzerinde sabitleşmiş üç çift gözle tekrar karşılaşınca, işler değişti. Gerçekten de "siker gibi" bakıyordu adamlar. Biraz zaman kazanabilmek için, yeniden mutfağa gitti ve viski bardaklarıyla buz kovasını hazırlamaya koyuldu. Biraz alkolün hiç de fena olmayacağını düşünüyordu.

Tekrar salona döndüğünde, Faslılar'ın üçüne de viskilerini verdi ve bir elinde iyice doldurduğu viski bardağı, geçip tekrar koltuğa oturdu.

Şimdi oldukça ilginç bir durum çıkmıştı ortaya. Bir tarafta o, öbür tarafta yanyana sıralanmış üç Faslı, karşılıklı oturuyorlardı. Herkeste dil zorluğu vardı ve bu nedenle aralarında bir diyalog da yoktu. Bunun yerine elektrik ve seks yüklü yıldırımlar uçuşuyordu havada. Kocası gittiğinden beri, daha da belirginleşmişti bu durum.

Kendini, bir seks kulübünün sahnesinde, müşterilerin aç bakışları önünde oturuyormuş gibi hissetmeye başlamıştı. İşin garibi, bu son derece hoşuna gidiyordu. Kocası gittiğinde duyduğu huzursuzluk artık iyice kaybolmuş, yerini, yeni bir iç gıcıklanması almıştı.

Elindeki viski bardağının neredeyse yarısını, bir dikişte içiverdi. Alkolün onu azgınlaştıracağını biliyordu gerçi ama, zaten bunu istiyordu o da. Madem ki bu adamlarla başbaşa 7 saat geçirecekti, o zaman keyfini çıkarmalıydı. Sonra yeniden koltuğun arkasına yaslandı ve Faslılar'ın değdiği yeri sanki yakan bakışları, ayak parmaklarından kasıklarına kadar her yerinde gezinirken, düşünmeye başladı.

Ne olabilirdi ki, en çok? Faslılar dayanamayıp, sonunda onu sikmeye kalkarlar mıydı acaba? Acaba tek tek mi gelirlerdi üstüne, yoksa hepsi birden mi? Hepsi birden nasıl olacaktı ki? şimdiye kadar hiç üç erkekle birden sikişmemişti. Olabilecekleri gözünün önünden geçirmeyi denedi. Düşüncesi bile tahrik ediciydi doğrusu.

Kimbilir nasıl sikerlerdi onu.

İçini, tanımlanamaz bir sikilme isteğinin kapladığını hissediyordu.

Viskisinin geri kalanını da kafasına dikip, bardağını yere koydu ve ve uzanıp orta sehpanın üzerinde duran viski şişesini aldı. Bu arada bacakları iyice aralanmıştı tabii. Adamların yine amını görebildiklerini farkediyor ve bundan giderek artan bir sevk alıyordu. Sonra Abdül'ün de viskisini bitirmiş olduğunu görüp onun bardağını almak üzere uzandı. Parmakları bin an için birbirine dokunmuş ve bu üzerinde elektrik çarpmasına benzer bir etki yaratmıştı. Kendi viski bardağını yere, ayaklarının dibine koyup Abdül'ün bardağını da doldurdu ve tekrar ona uzattı. Yine dizleri iyice aralanmış, amı ortaya çıkmıştı. Gözlerini, Faslı'nın gözlerine dikmişti. Ama o, aşağıya, doğrudan amına bakıyordu büyülenmiş gibi. Aynı anda ayağı çarpıp, viskisini deviriverdi.

Mutfağa, halıyı silebileceği bir bez almaya giderken "bu aptal kazanın işi böldüğünü" düşünüp kızıyordu ama, geri dönerken bir şeytanlık geliverdi aklına. Nedense bir tutukluk vardı Faslılar'da. Onları bundan kurtarması gerekiyordu anlaşılan. Sikişmek dururken, karşılıklı aptal aptal oturup, her an daha çok tahrik olmanın ne gereği vardı ki. Artık öldürücü darbeyi vurmanın zamanıydı galiba. Adamlara öyle bir şey göstermeliydi ki, ne istediğini açıkça anlasınlar.

Elindeki bezle, Faslılar'ın tam önünde ve arkası onlara dönük olarak, halıya diz çöktü. Sonra öne eğilip, silmeye başladı. Bakmıyordu bile arkaya. Ama meydana gelen sessizlikten, onların canına okuduğunun da farkındaydı. Koltukta otururken hep amını göstermişti onlara. Şimdi ise, vücudunun en güzel yerlerinden birini, götünü seyrettiriyordu. Eteğinin, neredeyse beline kadar sıyrıldığının farkındaydı.

Kalçaları, olduğu gibi meydandaydılar.

Faslılar'ın gözlerinin, artık iyice sulanıp şişmiş olan amında, hemen onun üzerinde duran götünün deliğinde çılgın gibi dolaştığını neredeyse hissediyordu. Aralarında hızlı hızlı bir şeyler konuştuklarını duyuyor, hiç acele etmeden halıyı silmeye devam ediyor ve bekliyordu. Belki de, adamlardan daha çok o heyecanlanmış, o tahrik olmuştu. Öylece kendini onlara seyrettirirken, boşalabilirdi.

Arkasındaki hareketlenmeyi fark ettiğinde gerçi bunu belli etmedi ama, heyecanı da son kertesine çıktı. Artık isteğinin gerçekleşmek üzere olduğunun farkındaydı.

Birden iki pençe gibi el, kıçının yuvarlaklarını avuçlayıp birbirinden ayırıverdi. Aynı anda da, alev alev yanan bir sikin amının dudaklarını değdiğini hissedip titredi. Sonra kıçını biraz daha havaya kaldırıp, iyice öne eğildi ve beklemeye başladı.

Tek bir hareketle, dibine kadar soktu arkasındaki Faslı. Neredeyse çığlığa benzeyen bir inlemeyle koyverdi kendini. Amı bir anda dolmuştu. Kocaman bir şey olmalıydı Faslı'nın siki. Birden boşalmaya başladı. Gözlerini kapayıp, kendini artık amına girip çıkmaya başlayan sike bıraktı.

Arkasındakinin kim olduğunun, onu kimin siktiğinin bile farkında değildi. Üç Faslı'tan biriydi işte. O anda önemi olan tek şey sikilmekti ve adam gerçekten güzel sikiyordu onu. Az önce kalçalarını avuçlayan eller şimdi beline kaymış, iki yanından sımsıkı tutmuştu. Sik içinden çıkarken, sanki tüm iç organları da dışarı çekiliyormuş gibi bir duyguya kapılıyordu. Sonra birden yeniden, dibine kadar giriyordu ve beyninde şimşekler çakmasına neden oluyordu.

Adam sikmeyi sürdürüyordu. Gözlerini aralayıp, aşağıdan kasıklarına doğru baktı. Görebildikleri, koyu renkli bir çift kıllı bacak ve Faslı'nın torba gibi sarkan, hareket ettikçe sallanan ve her geçirişinde amının kıllarına yapışan kocaman taşakları oldu. Yalnızca taşakları seyretmek bile, son derece tahrik ediciydi. Yeniden boşalabilirdi her an. Elini uzatıp, adamın taşaklarını avuçladı. Vücudu birden kasılıverdi Faslı'nın. Aynı anda amında yangın çıkmış gibi oldu. Birbiri ardına içinde fışkıran yakıcı sperm dalgalarını hissetttiği anda, oda boşaldı.

Küçük titremelerle, halının üstüne yığıldı.

Çeşitli eller dolaşıyordu üstünde. Memeleri, bacakları, kalçaları okşanıyordu. Hafif dönüp gözlerini açtı ve kendini, Ben'le Hasan'ın arasında yatıyor buldu. İkisi de çıplaktı. Sonra, tıpkı onlar gibi çıplak olan Abdul'ün divanın üstünde otuduğunu ve viskisini yudumladığını farketti. Demek ki onu bu kadar güzel siken Abdul olmuştu. Bu arada Ben, tuttuğu gibi onun da giysisini çıkarttı. Artık dördü de çırılçıplaktılar.

Dört elin birden her yerini mıncıklamasına kendini bırakmış, iki yanındaki Faslılar'ı inceliyordu şimdi. Ben, Hasan'dan en az yirmi yaş büyük olmalıydı ama, vücudunda hiç bir sarkma belirtisi görünmüyordu. Aksine, sırım gibi adeleliydi. Siki de alabildiğine uzun ve tüm vücudu gibi, zeytin rengiydi. Bir yay gibi, göbeğine doğru kıvrılmış duruyordu. Başı kocamandı. Hasan'ın siki de en az Ben'inki kadar uzun olduğu gibi, üstelik çok daha kalındı.

Elleri iki yanına uzanıp, sikleri sımsıkı kavradılar. İkisi de ateş gibi yanıyordu sanki.

Bu arada Hasan memelerini yalamaya başlamış, Ben de kocaman açtığı ağzını dudaklarına yapıştırıp emmeye girişmişti. Aralarında eridiğini hissediyordu. Sonra Ben, amını da okşamaya başladı. Alabildiğine açık, alabildiğine sırılsıklamdı amı. Faslı'nın parmağı, bir anda içine kayıvermiş, beynine küçük elektirik dalgaları göndermeye başlamıştı. Kalçalarını oynatıyor, beli kıvrılıp, bükülüyordu. Sağ memesi Hasan'ın bir vantuz gibi emen ağzının içinde, neredeyse kaybolmuştu. Dudakları, Ben'in ağzının içinde dolaşan dilini sımsıkı sardı ve deli gibi emmeye başladı. Tıpkı bir siki emer gibi emiyordu adamın dilini. O kadar güzeldi ki. Bir taraftan da iki elindeki sikleri okşuyordu.

Sarsıla sarsıla boşalmıştı.

Sonra bir anda kendini Ben'in önünde domalmış buluverdi. Dibine kadar geçiriverdi Faslı. Kalçaları, artık bir dansözünki gibi dalgalanmaya başlamıştı. Sanki adamın sikini içinde kırmak, dibinden koparıp almak istiyormuş gibiydi. Hasan da önüne gelmiş, dizlerinin üstünde doğrulmuştu. Koca sikini dibinden tutmuş, yüzünün önünde sallıyor, zaman zaman gözlerine, burnuna, yanaklarına hafif hafif vuruyordu. Ağzını açıp bekledi. Genç Faslı sikinin başını dudaklarının arasına soktuğunda da, hırsla emmeye başladı.

Gerçek bir siki emmek, çok daha güzeldi.

Ben, artık sikini sokup çıkarmaya başlamıştı. Önceleri yavaştı hareketleri ama, giderek hızlanmış, sonunda tıpkı bir piston gibi sikmeye başlamıştı. Hasan da, sikini ağzına sokup çıkarıyor, neredeyse aynı hırsla onu ağzından sikiyordu şimdi. İki sikin arasında mahvolmuştu. Tüm benliğiyle sikilmenin zevkine varıyordu.

Sonra Ben götüyle oynamaya başladı. Daha parmağın ilk dokunuşunu hissettiği anda, bir kez daha getirdi belini. Faslı, kalın parmağını götüne sokuverdi yavaşça.

Çıldıracaktı neredeyse.

Kalçalarını amındaki sikle, götündeki parmağın üstüne deli gibi bastırıyordu. Hasan da, ağzını sikmeyi sürdürüyordu bu arada.

Hareketleri de daha da hızlanmıştı şimdi. Çok geçmeden boşalacağı belliydi. Bir taraftan da buna hazırlamaya çalışıyordu kendini. Genç Faslı'nın spermlerini, ağzının en dibine, gırtlağına fışkırtmasını bekliyor, bir damlasını bile kaçırmadan hepsini yalayıp yutmak istiyordu. Bu arada Ben'in hareketleri de iyice hızlanmıştı. Onun da boşalmak üzere olduğunu anlıyor, dikkatini ne tarafa vereceğini bilemiyordu.

İlk patlayan Ben oldu. Rahminin ağzında fışkıran ilk salvoyu hissetiği zaman, bütün vücudu titremeye, dalgalanmaya başladı. Sanki karnının derinliklerinde bir dinamit patlamış gibiydi. Sonra da Hasan giriverdi devreye ve tohumlarını ağzına boşaltmaya başladı. Daha da hırsla emmeye başladı o zaman Faslı'nın sikini.

Yarı baygın yığılıp kalana kadar da emdi, emdi, emdi.

Şimdi hepsi halının üstünde, daire şeklinde oturmuşlardı. Herkes çıplaktı. Faslılar yeniden doldurdukları bardaklardan viskilerini yudumluyorlardı.

Halinden memnundu. Kocası gideli daha 2 saat olmuştu ve bu hesaba göre, önlerinde daha 5 saat zaman vardı. Gerçi hala tam bir diyalog yoktu onunla adamların arasında ama, yaşadıkları, olaya bambaşka bir hava getirmişti artık. İlk baştaki o "ne olacağını bilememenin getirdiği" gerilim de, tümüyle eriyip gitmişti.

Buna karşılık yine yanmaya başlamıştı amı. Canı, yeniden sikilmek istiyordu. Ama artık bunun için numara yapmasına, Faslılar'ı baştan çıkaracak yeni şeyler bulmasına gerek kalmamıştı. Elini götürüp, amını okşamaya başladı. Kelimenin tam anlamıyla vıcık vıcıktı amı. Faslılar'ın dölleri kendi am sularıyla karışmış ve sadece amını değil, tüm kasıklarını sırılsıklam ve kaygan bir hale getirmişti.

Birden yeni bir sessizlik oluşmuştu hepsinde.

Elini uzatıp, yanında oturan Ben'in sikini tuttuğunda, yeniden taş gibi sertleşmiş buldu onu. Parmaklarını çevresine dolayıp, sıvazladı bir kaç kez. Sonra Ben elini getirip, kıçının altına soktu. Kıpır kıpır parmakları bir anda amına ulaşıp, kendi parmaklarının yerini aldılar. Sonra Faslı'nın orta parmağı biraz daha aşağıya inip, bir anda götünün deliğine giriverdi.

Aklı başından gitmişti yeniden. Götünle oynanmasından, içine böyle parmak sokulmasından ve sikilmesinden her zaman zevk almıştı. Vücudunu hafifçe yana eğip, Ben'in eline daha büyük bir özgürlük verdi. Sonra da, Faslı'nın götüne girip çıkan parmağının tadını çıkarmaya başladı. Diğer ikisiyle ilgilenmiyordu bile. O anda onun için, bir götündeki parmak vardı, bir de elinde sımsıkı tutup sıvazlamayı sürdürdüğü Faslı siki. Artık biliyordu ki, bir süre sonra götündeki parmak çıkacak, onun yerini elindeki sik alacaktı.

Bunun düşüncesi bile çıldırtıcıydı doğrusu.

Faslılar'ın arasında götünü korkmadan tek verebileceği de Ben'di zaten. Gerçi onun da siki çok uzundu ama, hiç değilse öbür ikisininkine oranla inceydi biraz. Küçük götü onu bile almakta zorlanabilirdi. Herhalde Ben de farkındaydı bunu. Hiç acele etmiyor, yalnızca parmağını içine sokup çıkararak, kanının iyice kaynamasına, götünü siktirmek için duyduğu isteğin büyümesine neden oluyordu şimdilik. Her geçen an götü biraz daha açılıyor, biraz daha gevşiyor, içine girecek koca Faslı sikine biraz daha hazır hale geliyordu.

Gözlerini kaldırıp Abdul'le Hasan'a baktı. İkisinin de gözleri ateş gibi yanıyordu. Kıpırdamadan onları seyretmekteydiler. İkisinin de siki kazık gibi olmuştu tekrar. Kocaman, kapkara ve alabildiğine kalın iki sik olarak göründüler gözüne. Tanrım, Ben'in parmağı da o kadar güzeldi ki. Biraz daha devam ederse, boşalacağının farkındaydı. Zevkten çıldırabilirdi. Eli, Faslı'nın sikini, daha da sıkı kavramıştı şimdi. Parmakları durmadan hareket ediyor, bir taş kadar sert ama aynı zamanda da bir kadife gibi yumuşak sikin en dibinden şişmiş başına kadar, her yerinde geziniyordu.
Birden vücudu sarsılmaya başladı. Götü, Ben'in içindeki parmağını iyice sıkıştırdı.

Faslı onu kalçalarından tutup kucağına çektiği zaman, daha tam kendini toplayamamıştı bile. Faslı'nın sikinin götünü deliğine dayandığını hissediyor, içi gidiyordu. Ayaklarını onun bacaklarının iki yanında yere dayayıp kendini dengelemeye çalıştı. O upuzun sikin başı, yarıyarıya içine kaymıştı bile. Gözlerini kapayıp başını öne eğdi, ellerini Ben'in dizlerine dayadı ve oturmaya başladı.

Yavaş yavaş ve dayanılmaz bir zevk vererek içine giriyordu Faslı'nın siki. Götü gittikçe açılıyor, şimdiye kadar içine giren bu en büyük siki sonuna kadar alabilmek için acele ediyordu. Sonunda kalçaları Ben'in kasıklarına yapıştı. İçinin, neredeyse göbeğine kadar sikle dolduğunu hissediyordu.

Vücudunun titremeleri biter bitmez, kalçaları hareketlendiler. Şimdi, elleriyle ayak parmaklarının üzerinde dengelenmiş, götündeki sikin üstünde çılgın bir dansa başlamıştı sanki. Yukarı aşağı, sağa sola, ileri geri, her yöne hareket ediyordu kalçaları. Götü Faslı'nın sikini sımsıkı kavramış, adeta sağıyordu. Gözleri hala kapalıydı. Zevkten kendini kaybetmişti sanki. Kalçalarını her yukarı kaldırışında, o upuzun sik nededeyse ucuna kadar çıkıyordu götünden. Sonra hırsla geri oturuyor, yeniden köküne kadar içine alıyordu.

Birden dudaklarına alev gibi yakan bir şeylerin dokunduğu hissedip, gözlerini açtı. Abdul ve Hasan, iki yandan gelip önünde ayakta durmuşlardı. Kapkara, koskocaman sikleri neredeyse birbirine değiyor, hemen gözlerinin önünde baş döndürücü bir manzara yaratıyordu. Ağzı aralanıp dili dışarıya fırladı ve siklerin, o mantar gibi şişip morarmış başlarını yaladı. Sonra da değiştire değiştire emmeye başladı Faslı siklerini.

Artık uçmuş gibiydi. Bir çok "ilk"i birarada yaşıyordu. İlk kez üç erkekle birlikteydi. İlk kez iki siki birden emiyordu ve bu kadar büyüklerini de şimdiye kadar görmemişti bile. İlk kez Ben'inki kadar büyük bir sik girmişti götüne. Biraz sonra olabileceklerin de farkındaydı ve bunu düşünmek bile çıldırtıcıydı.

Sonra Hasan hafifçe geriye doğru itti onu. Elleri şimdi arkasında, Ben'in omuzları hizasında yere dayanmıştı. Bacakları alabildiğine açık, Faslı'nın siki dibine kadar götündeydi. Amı, açık bir ağız gibi duruyordu. Zevkten buğulanmış gözlerle, Hasan'ın bacaklarının arasına girdiğini gördü. O kocaman sik amının dudaklarına arasına girdiğinde, elektrik çarpmış gibi titredi tüm vücudu.

Sonra tek bir harekette, dibine kadar soktu Faslı.

Beyninde şimşekler çaktı bir anda. Neredeyse aynı anda Abdul de girdi devreye. Yandan sokulup başını çevirmiş ve sikini ağzına sokuvermişti bir anda.

Şimdi Faslılar'ın üçü birden hareket halindeydiler. Üçü birden sikiyorlardı onu. Aynı anda amından, götünden, ağzından sikiliyordu. Çılgın bir şeydi bu. Kendini tutamıyor, her girişlerinde kasılıyordu. Bulutların üstüne çıkmış gibiydi.

Kelimenin tam anlamıyla vermişti kendini Faslılar'a. İstedikleri gibi, hırsla sikiyorlardı onu. Amıyla götündeki sikler, sanki birbirine karışmış gibiydi. Piston gibi girip çıkıyorlardı. Karnının içinde sanki bir alev yumağı oluşmuştu.

Üçüncü Faslı da, ağzını sikiyordu aynı hırsla.

Çevre ve zaman tümüyle anlamlarını yitirmiştiler artık. Tüm evren, merkezinde onun, çevresinde de üç Faslı'nın bulunduğu minik bir noktaya dönüşmüştü. Üç ayrı yerinden vücuduna girip çıkan üç sik de, bu evrenin enerjisini oluşturuyordu.

Yarıyarıya kendinden geçmişti. Sürekli o tepe noktadaydı. Sonra Faslılar da, birer birer oraya ulaşmaya başladılar.

Götüne, amına, ağzına fışkıran spermler, sel dalgaları gibi onu önlerine katıp, tatlı bir baygınlığa sürüklediler.


http://juicywetpeach.blogspot.com/

3 Sik BirdenAldatan kadınlarAmcaAzgınEnsestErotik HikayeEvligangbang storyGerçek HikayelerGrup seksParalı seksPorno hikayeSeks HikayeleriSwingerTeşhirYeğen